Muktedirler, yolsuzluk yapanlarına hesap sorulmasına engel olmak için: ilk önce hukukî gereğinin yapılmasına engel oldular. Peşi sıra da, -hızlıca ve hayasızca- hukuku istedikleri şekle soktular.

 

Yasama, yürütme, yargı; bırakın birbirine yaklaşmayı; iç içe geçti ve bir kişinin emrine girdi.

 

Dokunulamaz, soruşturulamaz, yargılanamaz bir kast zaten vardı. Bu imtiyaz alenîleşti ve kasttakilerin sayısı arttı.

 

Ve tıkanan trafikten, yağmayan yağmurdan, suyun israfından tutun da; Cizre’de vurularak katledilen çocuğa kadar, herşeyin fâili olarak,  ‘bir düşmana’ işaret edildi.

 

Böyle olmadığını, en başta bu psikolojik harekâtın mucidi dâhil, herkes biliyordu, ki: hırsız hırsızdı; yakalayanın özel kimliğinin hiç bir önemi de yoktu.

 

Yoksulu bu kadar çok olan, muhtaçlığı bir türlü kalıcı olarak çözül(e)meyen bu ülkede; kim meslekten ihraç olmuş, kim tutsak, kim çalmış-çırpmış o kadar da önemli değildi, maalesef! Önemli olan “pişmiş aşım, dertsiz başım”dı!

 

Ancak!:Hiç bir şey kaybolmadı, kayıp da edilemez.

 

Bu gerçeği teyitten gayrı bir derdimiz de, olmadı zaten! Bugüne kadar konuştuklarımız da, yazdıklarımız da bu derdin gereği.

 

Sözün uçup, yazının kaldığı iddiasına pek itibar etmesem de; darbe sürecinin bir kısmını da kitaplaştırmak farz-ı kifâye idi.

 

Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi-GÜSAM; kitabı envanterine dahil etti. Karınca Yayınları da hem basım, hem de dağıtımını üstlendi. İnternetten ve büyük kitabevlerinden temin edebilirsiniz:

 

darbe: 18 Aralık 2013