Televizyon haberlerini seyretmemeye çalışırım.

   Uzun zamandır televizyonu dizi seyretmek için dahi açmıyorum hatta. Gözüm bir habere takılır, bir yerlere savrulurum diye. Ki haklıymışım. Geçen akşam, tam da düşündüğüm gibi haberlerin açık olduğu anda, gündemi fena halde meşgul etmekle kalmayıp vicdanları da titreten Asansör Ölümleri ya da buna benzer başlıklı haberleri gördüm. Haberi.

   Fatih Portakal(Bakınız Fox Ana Haber Spikeri) durumu ben dahil birçok kişinin anlayabileceği biçimde uygun benzetme metoduyla anlattı.

Aklımda kaldığı kadarıyla özetlemek isterim: Şimdi efendim, olay çok basit halde ihmal ve üstü çoktan örtülenmiş bir mesele olduğu anlaşılabilecek durumda. TOKİ üst başlığıyla inşa edilmekte olan rezidanslar, kamu yararına dikiliverecek hastane, okul vesaire gibi binalar kapsamında gösteriliyormuş bu üst başlıkyardımıyla. Bu TOKİ üst başlığı daha evvel AVM’lerde de kullanılmış anladığım kadarıyla. Rezidans inşaatı bu başlıkla kılıflanırken denetimden filan da yırtıyormuş. Devletin kamu yararına yaptığı binaları ifade etmede de kullandığı TOKİ sözcüğü, kısaltması filan- denetimin eksik olmasını sağlayabilecek, mesela baret haricinde hiçbir önlemin alınmadığı müthiş bir inşaat sahasını sarabilecek, ölen insanları DAHİ suçlu pozisyonuna sokabilecek bir çeşit kalkan, bir çeşit zırh yerine geçebiliyormuş bu müthiş yasa. Torbadan çıkan yasa. O biçimde konuştu Fatih Portakal. Böyle tarif etti.

   Durum buymuş yani.

   Ağzı açık kalan rögarlar gibi, üstü örtülmemiş ya da etrafı çevrilmemiş çukurlar gibi, malzemeden çalınmış inşaatlar gibi ya da ne bileyim hiç korumasız çalışmak için, EKMEK parası için çalışmaya gidilmiş inşaatlar gibi tastamam, baştan aşağı TEHLİKE ve ÖLÜM içeren bir ortam. Anladığım bu.

Peki, şimdi ölen o ON KİŞİ ne olacak?

   Yine ölmemiş gibi mi yapacağız? Görmemiş gibi?

   Yoksa inşaat boşluğundaki onları, o ÖLÜLERİ, o zırhı başka bir zırhla kırılmış işçileri bir şekilde hatırlayıp onları (işçileri!) bir biçimde koruyabilecek yollar mı arayacağız?

    Sahi şimdi ne yapacağız?

   Ve dahası, matruşka bebekler gibi içinden bambaşka, bambaşka ve bambaşka gizlilikler çıkacak garip ve enteresan ve korunmasızlığın resmileşmesini sağlayacak kaç “şey” var oralarda, Fatih Portakal’ın anlatış biçimiyle?

   Bugün için başka bir yazı hazırlamıştım aslında.

   O haberi görmeseydim.

   Bu tanımı ve Fatih Portakal’ın anlatış biçimini duymasaydım ve bu şekilde anlamasaydım.

   Ama olmadı.

   Göçük oldu, hepimiz asansör boşluğunda kaldık.

   Bir biçimde orada öldük.

   Ve polis güvenlik önemleri aldı, TOMA’lar geldi, belki biber gazları.

   Şimdi ne olacak?

Dedim ya, bugün için başka bir yazı hazırlamıştım ama gündem kalbimi dinamitledi. Karşıma başka bir yazı çıkıverdi.