Ayasofya dünyanın ve yapıldığı dönem için en Hıristiyanlık inancının en önemli ve en kutsal yapılarından biridir. Bin yıl Hristiyanlara 500 yıla yakın bir zaman da Müslümanlara mabet olarak hizmet vermiştir.

Ayasofya kubbesinin çapı, yaklaşık 31.7 m, yerden yüksekliği ise 55.6 metredir. Kubbe tümüyle tuğla ve harçtan örtülmüştür. Kubbeyi oluşturan 40 kaburganın arasında, 40 pencere bulunmaktadır.  Ortaçağda, Avrupa'daki hiçbir yapı Ayasofya'nın yüksekliğine erişememiştir!

İki katlı dikdörtgen bir yapıdır. İç ölçüleri yaklaşık olarak 135 metreye ulaşmaktadır.

Kubbesi 558 yılındaki depremde çökünce yeniden yapmıştır. Günümüze kadar gelen kubbe depremden sonra yapılan kubbedir.

Ayasofya'da kullanılan sütunların bazıları Mısır'dan, Efes Artemis Tapınağı'ndan, Kapı Dağ Yarımadasından ve Suriye getirilmiştir.

Ayrıca duvarlarında kullanılan çok renkli taş, zümrüt yeşili mermer ve yeşil mermerler de; Frigya'dan, Yunanistan'ın Mora Yarımadasından ve Yunanistan'ın doğusundan ve diğer ülkelerden getirilmiştir. Ayasofya'nın mermer kaplı duvarları dışındaki tüm yüzeyler birbirinden güzel mozaiklerle süslenmiştir. Mozaiklerin yapımında altın, gümüş, cam, pişmiş toprak ve renkli taşlardan oluşan malzemeler kullanılmıştır.

Şimdi Ayasofyanın Müslümanlar için 24 Temmuz'da ibadete açılacağına dair açıklamalar uluslararası alanda da bazı tepkilerin gelmesine neden oluyor. Son olarak, 29 Mayıs'ta Ayasofya'da İstanbul'un Fethi'nin yıldönümü nedeniyle Fetih Suresi okunmuş ve buna Yunanistan ile ABD başta olmak üzere uluslararası kamuoyundan tepki gelmişti.

Ayasofyanın kendi egemenlik hakkımız kapsamında kaldığı konusunda en küçük bir kuşku ve duraksama olamaz. Bu konuda başka ülkelerden yapılan açıklamalarında uluslararası nezaket kurallarını aşmaması zorunludur.

Ayasofya bin yıl kilise ve 500 yıla yakın bir zaman da cami olarak kullanıldıktan sonra 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye dönüştürüldü. 1994 yılından itibaren de Hünkâr Kasrı bölümünde ezan okunmakta ve namaz kılınmaktadır.

Ayrıca Ayasofya 'Dünya Mirası' statüsünde olmak üzere UNESCO'nun listesine 1985 yılında müze kimliğiyle tescil edilmiştir. Bu nedenle de dünya çapında tanınmış ve turizm bakımından çok önem kazanmıştır.

DAVA ve KONUSU?

Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği, Ayasofya'nın camiden müzeye dönüştürülmesine ilişkin 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararının iptali ile camiye dönüştürülmesi istemli bir dava açtı. Ayrıca, Ayasofyanın müze oluşunu sağlayan kararın altıdaki imzanın Atatürk'e ait olmadığı sahte olduğu ileri sürüldü. O dönemde Atatürk'ün imzasının bir karar altına sahte olarak atılacağı ihtimali bize göre inandırıcı olamaz. Zaten tarihçilerimizin açıklamaları ve o döneme ait bilgi ve belgeler bu iddianın doğru olmadığı görüşünü desteklemektedir.

Tarihçi Sinan Meydan, 22 Haziran'da Sözcü Gazetesine yazdığı makalede, Ayasofya kararnamesinin yayımlandığı gün, Mustafa Kemal'in Atatürk soyadını aldığı ve bu kararın Resmî Gazete 'de yayımlanmasını beklemeden yeni soyadıyla ilk imzaladığı kararnamelerden biri olduğunu ve aynı imzanın beş ayrı kararnamede de görüldüğünü belirtmektedir.

Yine bu davada Kariye için Danıştay 10. Dairesinin verdiği kararın emsal olabileceği ileri sürülmektedir. 1945 yılında Kariye'nin müze yapılması hakkındaki Bakanlar Kurulu kararının iptali için açılan davayı Danıştay 10. Dairesi reddediyor. Bu karar Davacı Vakıf yönetiminin itirazını inceleyen Danıştay İdari Dava Daireleri de itirazı kabul etmiyor ve 10. Daire'nin kararını doğru bulup onanmasına karar veriyor. Davacı vakıf yönetimi son kez karar düzeltme yoluna başvurduğunda ise İdari Dava Daireleri Kurulu kendi verdiği kararından

5'e karşı 6 oyla vazgeçerek 10. Daire'nin kararını bozuyor. Görüldüğü gibi bu karar yargı dünyasında ve kamu vicdanında oybirliği ile verilen kararların inandırıcı ağırlığını taşımıyor.

Danıştay 10. Dairesi'nde görülmekte olan davada Danıştay Savcısı dava ile ilgili sunduğu görüşünde, Ayasofya'nın müze olarak kullanılmasının idarenin takdir yetkisinde olduğunu ve hukuka aykırılığı bulunmadığını söyledi.

Ayasofyanın müze olarak kalmasını isteyenler olduğu kadar, cami olmasını isteyenler de var.Aslında Danıştay Savcısı'nın dediği gibi bu konuda idarenin yetkisi vardı ve idare isterse Danıştay kararını beklemeden gereken adımları atabilirdi.

ÇÖZÜM İÇİN

İspanya'da en güzel İslam camilerinden biri olan Kurtuba Camii'nin katedrale dönüştürülmesini her zaman eleştirdim ve üzüldüm. Bana göre insanlığa mal olmuş "dünya mirası" sayılan eserlerin o ülkenin kayıtsız ve koşulsuz egemenliğinde olduğu tartışılmamalı ama mümkün olduğu kadar tek bir dinin değil tüm insanlığın hizmetine sunulmalı ve bu haliyle korunmalıdır.

Ayasofyanın 1934 yılından beri müze statüsünde olması bize nasıl bir zarar vermiştir?

Biz göğsümüzü gere gere her inançtan insanın ibadetine saygı duyduğumuzu ve imkân sağladığımızı söyleyebiliyoruz ve kilise, havra ve camiyi de yan yana ibadet yapılmasının gururunu yaşıyoruz.

Başkaları camileri kilise yapmışlarsa, biz bu yanlışı yapmayalım. Osmanlı'nın yurt dışındaki eserlerine dokunulması için de başkalarına fırsat yaratmayalım.