Dizanteriye yakalandım.

O yüzden gazeteden uzaktayım, evde tedavi oluyorum.

Zaman zaman da olsa müsaadenizle biz gazeteciler de sağlık sorunu yaşarız. Ve bunu çok da okurla, kamuoyu ile paylaşmayız. ‘Bizim derdimiz bizi ilgilendirir’ diye düşünürüz.  Sessizce ortadan kayboluruz. Kimse de pek takmaz.

Ama bu “dizanteri” ya da “kanlı ishal” denilen hastalıkla ilgili bir uyarıda bulunmak istiyorum.

Olur ya birilerinin aklında kalır da işe yarar.

Malum belirtiden sonra apar topar Medical Park Hastanesine gittiğimde enfeksiyon hastalıkları doktorunun yanında kurumun basın müşavirlerinden Duygu Hanım vardı. Yaz aylarında yaygınlaşan enfeksiyon hastalıkları ve ishallere karşı uzman uyarıları içeren bir basın bülteni üzerinde çalışıyordu.  Muhtemelen bugünlerde yerel gazetelerimizde çıkmıştır.

Neyse; konu şu: Doktorumuz ‘dizanteri’ teşhisini koyunca nedenini de “köy suları yapabilir”, “tam yıkanmamış sebze ve meyveden bulaşabilir” gibi kaynaklarla iş ve ev ortamlarındaki hijyen koşullarından bahsetti. Ayrıca şehir ve kasabalarda hatta köylerdeki kanalizasyon altyapılarının da dolaylı olarak yarattığı tehlikeye işaret etti.

Bu noktada konu toplum sağlığını ilgilendiriyor.

O yüzden Büyükşehir belediyesine bağlı ekiplerin çeşitli hatlardaki çeşme sularını, sebilleri analiz ettiğin duyuyoruz. Ama köylerdeki kaynak sularının sağlandığı bağlantıların, kaynaklardan depolara gelen boruların, borulardan suyun boşaldığı deponun ve depodan çıkan dağıtım sisteminin hijyeni açısından ciddi sorumluluğu var.

OSKİ eskiden köy dediğimiz şimdiki mahallelerin su kaynaklarını “para musluğu”na çevirmeden kontrol etmeli. Köylerdeki halkın kullandığı suların birikip dağıldığı depolardaki hijyeni incelemeli, klorlama sistemi gerekiyorsa kurmalı, uyarı yapacaksa uyarmalıdır.

İlçe belediyeleri bu hizmetin Büyükşehir Belediyesi tarafından verildiğini, kendilerinde bu yönde bir ekipman ve insan kaynağı olmadığını söylüyor.

Ordu Valiliğini, Büyükşehir Belediyesini, Sağlık İl Müdürlüğünü Ve Halk Sağlığı Müdürlüğünü konuya ilişkin duyarlı olmaya ve etkin önlem almaya çağırıyorum.

Peşin olarak köy sularını suçlamıyorum. Bu hastalığın kaynağı başka birşey de olabilir. Ama Allah korusun bir salgın halinde yetişkinlerin zor dayandığı bu hastalıklara bebekler, yaşlı ve kronik hastalar ağır fatura öder. 

Mümkün olduğu kadar içtiğiniz suya dikkat edin. Sebze ve meyveleri sirkeli sularda yıkamadan yemeyin. Köyde, köşkte, bağda bahçede elinizin uzandığı eriği, taflanı, dutu, armutu, elmayı iyice yıkamadan ‘sadece kolunuza silerek’ yemeyin.   

***

Hastalık bazen vesile oluyor.

İşinizden uzak kalıyorsunuz.

Ama eşinize yakın oluyorsunuz.

Ene azından benim açımdan görünen o.

Tabi bir de Füsun’a sormalı!