Aristoteles belki de zihnin olgularını biyolojik olandan ayırarak anlama girişimini başlatan ilk kişiydi. MÖ 350 tarihli Ruh Üzerine adlı eserinde, merkezi bir tema olarak ruhu ele almasına rağmen aynı zamanda biyopsikolojinin temellerinin de ana hatlarını çizen dikkate değer bir inceleme yazdı. Zihin, düşünülebilir olan her şeydir, dedi.

Yani zihnin var olabilmesi için beyne ihtiyacı var diyebiliriz.

Tüm psikolojik olayların nörolojik olanlarla sınırlı olduğu varsayılmaktadır. Ancak durum her zaman böyle değildir. Zihin ve beyin arasındaki farkları anlamak, kim olduğumuza ve nasıl davrandığımıza dair daha geniş bir vizyona sahip olmamızı sağlar. Kendimizi buluruz kısacası...

Zihin, beynin bir olgusudur; bilinci ve sonsuz sayıda bilişsel süreci bütünleştiren soyut bir varlıktır. Beyin ise merkezi sinir sisteminin (CNS) bir parçasıdır ve beynin en hacimli alanını oluşturur. Binlerce yıllık evrimin sonucu olarak ortaya çıkan karmaşık bir organdır.

Özetle zihinsiz beyini, beyinsiz de zihini düşünemeyiz. Farklıları konuşsakta ikisi birbiri içince bir bütündür.