Bilgi toplumu, üretimin bilgiye bağlı olarak yapıldığı toplum şeklinde gerçekleşecektir. Üretim bilgisi tarım ve sanayi toplumu aşamalarında da önemli idi.
Ancak, tarım toplumu için verimli topraklar, sanayi toplumu için sermaye birikimi gerekiyordu. Bilgi toplumunda ise sermaye ve toprağa ihtiyaç duyulmadan, sadece bilgi ile insanlara faydalı mal ve hizmetler üretilecektir.
Bilgi, kültür birikimi olarak toplum tarafından gelecek kuşaklara aktarılıyor. Bu aktarım süreci iyi işlemediği zaman, siyasal toplumlar bilgi toplumuna ulaşma yarışında, geri kalıyor.
Uluslar ürettiklerini başkaları ile paylaşmak istemiyor. İnsan hakları sözde kalıyor. Geri ve ileri ekonomiler arasındaki sınırlar geniş bariyerler ile birbirinden ayrılıyor. Her siyasal toplum, sahip olduğu üretim aşamasının kazanımları ile yetinmek zorunda kalıyor.
Ayrıca, bir üst seviyedeki toplum aşağıdakinin ekonomik artıklarını, mal ve sermaye piyasası kanalından elinden alıyor. Uluslar arası sıcak savaş sonlansa dahi ekonomik savaş devam ediyor. Ekonomik savaşın kazananı, tarım toplumuna karşı sanayi toplumu, her ikisine karşı bilgi toplumu oluyor.
Bu nedenle ileri sanayi ve bilgi toplumuna geçiş aşamasındaki toplumlar, tarım aşamasındaki toplumların ilerlemelerini önlemek için ellerinden geleni yapıyor. Kullanılan temel yöntem, toplumsal bilgi aktarımının önlenmesi şeklinde gerçekleşiyor.
Bilgi aktarımının en önemli organı eğitimdir. Gelişmiş teknolojileri kavrayacak, kullanacak ve ilerletecek eğitimli kişilerin topluma egemen olması önlendiği zaman, toplum geri kalıyor. Bu politikadan Türkiye de nasibini alıyor.
Türkiye halen dini eğitime önem veriyor. İleri teknolojiyi anlama, kavrama ve kullanma konusunda alt yapı üretemeyen, İmam Hatip Liseleri açmaya devam ediliyor.
İleri sanayi toplumları gülerek "aferin Türkiye" diyor. Çünkü, Türkiye'nin bilgi toplumuna ulaşma yarışında geri kalması için, ilave bir şey yapmalarına gerek kalmıyor.
Bu kafayla bilgi toplumuna ulaşmak hayal oluyor.