Kardeşlerimin  iş yerinde üst katta babamın  kendine  ait bir odası var, genellikle mağazaya gelir üst kata çıkar gazetesini okur, onu ziyarete gelen arkadaşları, sevdikleriyle sohbet eder. Ben de sık sık uğrarım yanına.Babamın sıcaklığı ile odanın huzurlu ortamında  çayımızı da eksik etmeden , eskilerden yenilerden konuşup dalarız konuşmaya…Bazen arkadaşları varken  denk gelirim ben de, tanıştırır  “ bu benim kızım “diye.. Onları dinlemekte mest eder beni.

Masasının arkasındaki duvarda babasının, dedesinin, abisinin çerçevelenmiş asılı  fotoğrafları bulunur. Bu fotoğraflar çok önceleri kendi yazıhanesinin duvarında asılıydı. O yıllarda  babamın arkadaşlarının iş yerlerinde de görürdüm bu baba- dede fotoğraf asma olayını. Yazıhanelere asılması gereken vergi levhaları gibi  baba fotoğrafı koyma alışkanlığı  var gibiydi, nesilden nesile aktarılan bir gelenekti bu herhalde..

Geçenlerde babamla otururken, o  siyah beyaz fotoğraflar bizi nerelere götürdü.. Birikmiş anılar, hikayeler.. İyi anılar kısa sürede unutuluyor da genellikle , kötü anılar hafızadan  silinmiyor.

11-12 yaşlarındaydım. Babaannem Ankara’da hastanede tedavi görüyordu. Ordu’da iyi hastane yoktu ki hep büyük şehir adı altında Ankara’ya gidilirdi. Amcamlar yanındaydı. Sırayla giderlerdi, uzun  süreden beri Ankara’daydı babaannem. İyi haberler gelmiyordu ondan, hepimizin canı sıkkındı, dedem çok üzgün ve tedirgindi . O gece bize getırdik onu. Evinden başka yerde kalmazdı dedem, Israrla bizde yatmasını söyledi annem, babam. Zorla ikna ettik. Dediğim dedik cinsindendi dedem. Biraz oturduktan sonra odasını gösterdik, üzerini çıkardı, ben gömleğini,  pantolonunu alıp kenara koyarken   kemeri dikkatimi  çekti, iyice yıpranmış, derisi soyulmuş, delikleri irileşmiş.. Pantolondan çeke çeke  çıkardım  kemeri , elime alıp  sallaya sallaya yanına gittim ,  dedem yatağına uzanmış , ben de kenarında durup, “ Dede bu ne ya! canı çıkmış bunun yenisini alsana “ dedim. O çocuk aklımla…

Uzandığı yataktan hafifçe doğrularak, sert bir bakışla , babaannemin üzüntüsünün de vermiş olduğu moral bozukluğu içinde “ Sana mı soracağım ne yapacağımı “ dedi. Kemer elimde kalmıştı, ne söyleyeceğimi bilemeden şaşkın şaşkın bakakaldım ağlamaklı bir halde…

Ve o gün ,

Ön yargılı olmanın ne kadar yanlış bir duygu olduğunu  öğrenmiş oldum. Bilmeden, öğrenmeden , dinlemeden yorum yapmamayı öğretti bana dedemin acı  sözleri. Düşüncenin en büyük hastalığı ön yargı içimizdeki insanlığı öldüren…

Sonradan öğrendim  ki o kemer dedeme  vefat eden, çok sevdiği bir arkadaşının hediyesiymiş. Onun için çok kıymetliydi, baktıkça anılarını hatırlıyordu belki de..HATIRALARI HAPSETMEK.. Hepimizin yaşamında vardır böyle sakladıklarımız, mektuplar, fotoğraflar, eşyalar, güzel sözler..

 Sizlerin de sakladığınız anılarınız var mı hapishanenizde ??

Bende çok var.😊

yıldız altaş yıldız