Türkiye'nin dış borcu her zaman POLEMİK konusu olmuştur. Muhalif kişiler, ülke battı batacak propagandası yapıyor. İktidardakiler de bu konuda kendini savunmada yetersiz kalıyor. Zira, iktidar ekonomistleri olayları kavrayacak yeterlilikte bulunmuyor.

Dış borcu yaratan en önemli etken Cari açıklardır. Cari açık tabiri ekonomik anlam taşır. Ödemeler dengesi bilançosunda denge kurulmadan, Cari Açık oluşmaz. Esasen cari açık, ödendiği için oluşur. Bu kural maalesef, ekonomi mekteplerinde dahi öğretilmiyor. Benim talebelerim hariç.

Kural şudur. CARİ AÇIKLARIN toplamı kadar ülkenin borçlanması gerekir. Bu kuralın pratiğini inceledim. 2002 yılından 2018 yılına kadar oluşan Cari Açıkları topladım. Siz de toplayın. IMF kayıtları herkese açık yayınlanıyor.

(Rakamları anlaşılsın diye yuvarlak alıyorum)

Türkiye 2002-2018 yılları arasında toplam 690 milyar dolar cari açık vermiş. Prensip olarak bu kadar borçlanması gerekir. Borç artışına bakınız. 2002 yılında borç toplamı 129 milyar dolar. 2018 yılında, özel sektör dahil 420 milyar dolara çıkıyor. Aradaki artış 420-129= 291 milyar dolar civarında borç artışı olmuş.

Ekonomi teorsine gere borçlardaki artış 690 milyar olması gerekiyor. 400 milyar dolara yakın borç artışında eksiklik var. Bu nereden geliyor?

Doğrudan sermaye yatırımlarından geliyor. Çıkmamak üzere ülkeye 16 yılda 400 milyar dolar civarında para girmiş.

Peki bu para nasıl giriş yapıyor. Borç adı altında işletmelere geliyor. Daha sonra, sermayelerine ilave oluyor. Biz bunu istatistiklerde göremiyoruz.

Yani, ülkeye sürekli yabancı para girişi var ve bu paralar özel sektöre borç olarak gidiyor. Bir süre sonra özel sektör borcu sermayeye ilave ediliyor. Türkiye cari işlemler açıkları toplamı kadar borçlanmıyor. Bu süreç devam ediyor.

Ne acıdır ki, bu gerçeği ne muhalefet ne de iktidar partisi ekonomistleri kavrayacak ve halkı aydınlatacak ehliyet ve kariyer taşımıyor. Gereksiz yere, ülkenin itibarını karalayıcı yayınlara her ikisi de doyurucu cevap veremiyor.