Ne zaman başlamıştım?

   Bu sefer neden ayrılıyorum?

   İşler o kadar karışık ki, her şey birbirine girmiş, birbirinin içine nüfuz etmiş biçimde yaşanıp gidiyor. Bütün yaşananları, yaşatılanları, gerçekleşenleri takip etmek, anlamaya çalışmak, kavramak bir müddetten sonra imkânsıza yakın duruyor. Onaylamayı geçtim, anlamak- o dahi çok zor bir pozisyonda bırakıyor kişiyi.

   İstanbul’u, gezip gördüklerimi anlatacağım yazı dizisi planlıyordum, kuruyordum. Köşe başlığının hakkını verip, unutulması istenmeyeni unutmamak için, belki biraz da unutturmamak için… Fakat BELEDİYE BİNASININ inşaatında bir işçiyi görüp, işçinin yerden yükseklik limitini aştığı halde koruyucu kemer takmadığını fark edince onu yazmam gerektiğini düşündüm. Doğrusu bu olmalıydı. Zaman işte, beklenmeyen gelişmelerle birlikte yazamadım, şimdiye kadar kaldı. Sonra da belediye binası yandı ya da yakıldı zaten. Herhangisiyse, bilemiyorum.

    Artık ayrılacağıma, ayrıldığıma, bu yazı da –yine- son yazı olduğuna göre, bir daha da dönüşü olmayacağına göre, birkaç madde eklemek, buraya bırakmak, hatırda tutmak isterim:

   -Köşe yazmak, elde edilmek istenilen bir gerçeğin yuvasını yapmaktan çok başka bir şeydir. Bu sebepten vaktiyle destekçisi olduğu fikrin yerle bir edilmesi susturucu değil, daha fazla konuşma isteği getirici olmalı. En azından benim için yazmak, derdimi paylaşmak, görülmeyeni göstermeye çalışmanın tezahürü olabilir. Bu da böyle kapalı bir anlatım olsun.

   -Soma’dan çok zaman geçmeden, bir başka maden “kazası” kabul edilebilir değil benim lügatımda. Susmak, daha da az kabul edilebilir. Konuşmak, hesap sormak, neden aramak, nedeni bulmak gerekir.

   -Gezi’yi unutmamak gerekir.(Bakınız köşe başlığına yeniden vurgu yaptım, ihtiyaç duydum.)

   -Yazmaya başladıysanız, yazılarınızın yayımlandığı mecmuayı iyi takip etmek gerekir.

   -Kitap okumak, kitap okumak, kitap okumak gerekir.

   -Ali İsmail Korkmaz’ı hatırda tutmak gerekir.

   -Dini sorgulamanın, dindar olduğunu söyleyenlerin sahiciliğine hemen güvenmemenin ayıp bir gerçek olduğunu düşünmemek gerekir.

   -Şimdiye kadar öldürülen, süründürülen birçok kişi olduğunu fakat yine de susmadıklarını zihnin en geniş meydanına büyük harflerle yazmak gerekir.

   Hayat bu kadar değil çünkü. Dönüşü olmayan bir suya girildiğinde, akışı olmayan sularda, yazılması gereken çok başlık, çok konu olduğunu ansıyor köşeci.

   Fakat sonunda da gidiyor.

   Bu da böyle son yazısı oluyor işte.

   Şiiri kırılmış.

   Zihni karmakarışık.