Dünya devletleri çeşitli dinlere inananların mevcut olduğu insanlardan oluşan sınırlar içinde yaşamlarını sürdürüyorlar. Dünyada ki devletlerden   hiç birinde tek bir inanca sahip olan devlet yaşamıyor. İstisna olabilir. İnsanlar yaşadıkları devlete göre inançlarını belirlemiyor sahip oldukları inançları ile yaşadıkları devleti benimsiyorlar. Dolaysıyla devlet bireylerini yönetirken inancına göre değil, mevcut hukukuna göre yönetmektedir. En gelişmiş devletten, koloni olarak yaşayan her devletin hukuku kendi bireylerini yönetmektedir.

Dünya devletleri ya evrensel hukuku, ya da inançlarına uygun hukuku uygular durumdalar. Gelişmiş devletler evrensel hukuku kullanırken, gelişmemiş ülkeler genel olarak inanç hukukunu kullanır durumdadırlar. Dolaysıyla gelişmiş emperyalist devletler, gelişmemiş   devletleri sömürür durumdalar. İnanç hukuku içinde olan devletler, evrensel hukuku içinde olan devletlere göç veriyorlar. Göç yolu ile inançlarını da göç ettikleri devletlere taşımaktadırlar. Kaçınılmaz olarak evresel hukukla, inanç hukuku devletler içinde çatışır duruma gelmektedir. Fransa'da yaşanan olaylar açıkça ortaya koymuştur ki evrensel hukuka adapte olamayan bireyler, inanç hukuku etkisi altında terörist de olabilmektedir. Kendisi gibi inanmayanları düşman görebilmektedir. Bilerek veya bilmeyerek dinler arası savaşa zemin hazırlamaktadırlar.

 Gelişmiş emperyalist devletler girdikleri ekonomik kriz nedeni ile göç almamanın çabası içine girmiş bulunuyorlar. Bağlı oldukları evrensel hukuk içinde düzenlemeler yaparak göçü önlemek için terör olayları ile zemin mi hazırlıyorlar. Ya da devletlerine göç etmiş yabancıları sınır dışı etmek için mi zemin hazırlıyorlar sorusunu sormadan olanları anlamak akıl dışı yöntem olur.

 Atatürk bu günleri gömüş olacak ki Cumhuriyetle beraber evrensel hukuku yönetim biçimi olarak hayata geçirmiştir. Evrensel hukukun olmazsa olmazı laikliği yaşam  biçimi olarak seçmiştir. Gelişmenin yolu gelişmiş devletlerle ilişki içinde olmakla mümkün olacağını  bilen Atatürk, laikliği getirerek evrensel hukukun içinde olmayı yönetim olarak seçmiştir.İnancın hukuk içinde etki alanı oluşturmaması için tedbirler almıştır.Atatürk gelişmiş devletlerle kurduğu ilişkiler neticesinde milli kalkınmasını başlatmış, başarı kazanmıştır.

Ne zaman ki inanç hukuku ülkemizin yönetimini etkilemeye başlamış, milli kalkınma yerini dışa bağımlı kalkınmaya terk etmiştir. Gelinen noktada sahip olduğumuz evrensel hukuktan, inanç hukukuna geçmenin yolları aranır hale gelmiştir. Evrensel hukukla mı ya da inanç hukuku ile mi yönetileceğimiz ülkenin temel meselesi haline gelmiş. Beraberinde terör de zirve yapmış, devletle pazarlık yapacak güce ulaşmıştır. Ülkemiz inanç hukukuna uygun yönetime dönüştüğünde, gelişmiş devletlerin kapalı olan kapıları daha da kapanabilir. Gelişmiş devletlere verdiğimiz göç geriye dönebilir. Teknoloji alış verişi zorlaşabilir. Dışa dayalı kalkınma zirve yapabilir. Daha da vahimi terör hissedilir şekilde artış gösterebilir. Bölünüp parçalanma ile yüz yüze gelebilir.

ABD ikiz kule olayları ile başlattığı dinler arası savaş, Fransa'da yaşanan terör olayı ile Avrupa devletlerini ikna etmiş olursa, çok yakında Doğu Asya devletlerinde yaşanması ihtimal dışı olmayabilir. Emperyalist devletler ekonomik  çıkmazdan kurtulma yolunu dinler arası savaşı ile başarmayı düşünüyor olma ihtimali de unutulmamalıdır. Gelişmiş devletler ne zaman ekonomik bunalıma girmiş, çıkışı savaşmakta bulmuştur. Olabilecek böyle bir savaşta Hıristiyan, Musevi ve Totem dinlerine mensup inancın hakim olduğu gelişmiş devletler, İslam inancına mensup geri kalmış devletler arasında olması için  terör olayları ile zemin mi hazırlıyorlar?