Bu zamana kadar umut dedik, iyilik dedik, hoşgörü dedik, saygı dedik. Politika, kültür dedik. O anki ruh halime güvenerek ben anlattım sizler okudunuz. Ama şu an ne yazacağımı inanın kestiremiyorum. O kadar zor bir andayım ki; umarım uzun sürmez ve devamında bir şeyler söyleyebilirim.


(Beş dakika mola)


Beş dakika düşündükten sonra neler yazmam ve neler yazmamam gerektiği kanısına varabildim. Mesela bu ara siyasi laflar etmemeliyim. Yani Canan kaşınma dedim kendime. Tut şu dilini. Zaten başına ne geliyorsa şu sivri dilin yüzünden geliyor. Ama yok illa doğrucu Davut ya söyleyecek. Tutamaz bu dil kendini ve kemiği yok.


Biliyorsunuz ki devletimiz maske satışını yasaklamıştı ve telefonlarımıza gelen mesajla maske temin edebilecektik. Kızım, eşim ve kendim için başvuruda bulundum. Sadece beş adet maske için kod geldi. 1 ay boyunca eczane eczane dolaşarak beş gün önce(şaka değil gerçek) alabildim. Camlara maske kalmadı yazısı yapıştırmış birçok eczane ile karşılaştım. Çok şükür aldım mı aldım. Ama sorun nasıl aldım? Niye aldım? Alınca ne yaptım?


Gerçekten şaka gibi bir ülkede yaşıyoruz. Ama iyi savaştık bu illetle kabul edelim demi. Önemli olan bu. Kendi milletine dağıtmadan diğer ülkelere yaranmak(!) için maske gönderdik. Helali hoş olsun ne diyelim. Biz bize yeteriz. Biz bizi güzel gömeriz. 


Normalleşme adı altında “ölenler ölsün kalan sağlar bizimdir” politikası var şu an. Çarşamba günü 0 – 14 yaş arası sokağa çıktı. Ama ne çıkma. Ana – baba günü oldu sokaklar. Parklarda korona halay çekiyor, sokaklara cirit atıyor. Peki, Cuma günü 14- 20 yaş arasına ne demeli? Sahillerde maskesiz dolaşmalar ve büyükşehir belediyesinin “luppo” dağıtmasına ne diyeceğiz? Hadi lupponun artık bir anlamı var. Korona ile bütünleşti de maske nerede? Yok işte. Niye? Dağıtılamadı şimdi satışına başlandı. Diyorum ya başka ülkede yaşayamam ben.


Ve sokağa çıkma yasağının Ordu için kalkması ne kadar büyük(!) şehir olduğumuzun göstergesi oldu. Bana sorarsanız –ki ben kimim de soracaklar- mayıs sonuna kadar sürmeliydi bu yasaklar. Sabretmişken bir anda normalleştik algısı biraz fazla geldi bize. Herkes kendini sokaklara attı. İşi olan da olmayan da dışarıda. 


Şaka gibi bir yıl yaşıyoruz. Şaka gibi insanlarımız var. Gençler beni daha çok şaşırtıyor. Röportaj yapılıyor ve cevap “normalleşmedik mi zaten” oluyor. Evet canım normalleştik biz kamera şakası bu olanlar, el salla diyesim geliyor. Gençlere bakınca 65 yaş üzeri vatandaşlarımızın ellerinden öpüyorum. Biraz izahat alsınlar zahmet olacak ama. Böylelikle ne kadar rahata hazır ve alışkın olduğumuzu, tüketim toplumu olduğumuzu öğrenmiş olduk. Bazen iyi ki geldin biraz daha kal korona diye aklımdan geçiriyorum. Belki biraz zaman sonra anlayabiliriz durumun ciddiyetini.


Yani ne demiştim bu konularda konuşmamam lazım. Siz duymadınız tamam mı? 


Söylemeden geçmek istemiyorum bir konu daha var aslında konuşmamam gereken. Evde kaldık uzun bir süre. Mesela ben 55 gün kaldım Fransa ile beraber sokağa çıktım. İşime başladım. Adapte sorunu yaşadım mı derseniz biz aile şirketi olduğumuz için pek zorlanmadım. Aksine çalışmaya başladığım için çok mutluyum. İşleyen demir ışıldar derler. Hem ne o öyle evden çalışmak falan. Sabah kalkıp işine gideceksin arkadaş bunu bilir bunu söylerim. Neyse asıl söyleyeceğim konu bu değil tabi ki. Evde kaldığımız sürece insanın sinir sistemi yıpranabiliyor. Psikolojisi bozulabiliyor. Bu süre zarfında konuştuğunuz kişileri kırmayın. Lakayt olmayın. Şaka bile yapsanız dozunu kaçırmayın. Patavatsız olmayın. Yani kısacası size yapılmasını istemediğiniz bir davranışı başkasına uygulamayın. Böyle yaparak gözümüzde zerreciklere ayrılıyorsunuz. Büyümüyorsunuz. Ve gitgide yalnızlaşacaksınız bu davranışlarınızdan ötürü. Benden söylemesi. Test edilip onaylanmıştır.

Nitekim işin özü dünya yuvarlaktır. 2020 boş çıkmadı ama seneye tekrar deneyelim. Bir de bahar gelmeden yaz geldi. Söylentilerinizi duyuyorum sanki; “of çok sıcak, bu ne sıcak, ne kadar sıcak”. Buna da eyvallah diyeceğiz zaten ne yapalım. Hayat şartları.(gülen emoji)