1970'li yılların sonlarında terör olaylarının artmasıyla, Türkiye'nin bir kan gölüne dönmesini neden gösteren Silahlı Kuvvetler, 12 Eylül 1980 günü yönetime el koydu. Aradan geçen 35 yıla rağmen Türk milletinin aklında hala dün yaşanmış gibi yer eden bu olay, birçok insanın hayatında derin izler bıraktı. Bu izleri takip eden Ordu Üniversitesi’nde eğitim gören 3 öğrenci, Berkay Sarıpınar, Ulaş Sayrım ve Onurcan Korkmaz’ın hazırladıkları tez için, Genel Yayın Yönetmeniz Hasan Özata ile 12 Eylül’de yaşananlara dair gerçekleştirdikleri röportajı, Ordu Yorum okuyucuları ile buluşturuyoruz.

 

 “12 Eylül'ün olduğu ilk gece göz altına alındım”

'68 kuşağı ve '78 kuşağı diye adlandırılan 2 kuşak vardı. Biz '78 kuşağına mensup oluyoruz. O dönemde çoğumuz lise öğrencisiydik. Bu durumdan en çok zarar gören de bizleriz. Ordu'da bende tutuklananlardan biriydim. Darbenin olduğu ilk gece tutuklandım. Bize “Can ve mal güvenliğiniz için alıyoruz” deseler de içeride bazen geceler, bazen günler süren işkencelere maruz kaldık. İlk tutukluluk 2 ay sürdü. 2 ay sonunda bıraktılar, 1 hafta sonra tekrar aldılar. Bu tutukluluk 6 ay sürdü. Üye olduğum dernek 11 Eylül günü yasal iken, 12 Eylül günü birden bire yasadışı oldu. Bu sebeple alındım. İçeride ciddi işkencelere maruz kaldık.

“İnsanları demir sopalarla dövdüler”

İçerideki işkence timleri gerçekten profesyonellerdi. Ya öldürürlerdi, ya da hiçbir iz bırakmazlardı. İşkencelerin boyutuna dair basit bir örnek vermek gerekirse, insanları araba lastiğine sokup, demir sopalarla dövdüklerine şahit oldum. Bu şekilde vücutta iz kalmazdı fakat ciddi iç kanamalara yol açardı. Bunun sonucu ölümcül olabiliyordu. Benim o dönemden bugüne gelen bir sağlık sorunum yok. Ama arkadaşlarımın işkencelerden dolayı sağlık problemleri devam ediyor.

“Ordu bildiğiniz Ordu değil”

Ordu bilindiği gibi demokrat, sosyal demokrat bir kimliğe sahiptir. Yani bu hala konuşulur. Ama özellikle Adalet Partisi döneminde, sonrasında mesela Doğru Yol döneminde, Ordu'da hem sağ hem de sol yüksek oylar alırdı. Yani tek bir gücün hakim olduğunu söylemek yanlış olur. Ama yaşam tarzı nedeniyle sosyal bir şehir. Bu nedenle sosyal demokrat bir yakıştırma yapılmış. Ama Çorum ve Maraş ve hemen sonrasında Fatsa olaylarında Ordu'da bunlardan elbette nasibini aldı. Ordu'da Türkiye kamuoyuna mal olan terör eylemi yoktur.

“Çorum'u bırak Fatsa'ya bak!”

Geçen günlerde vefat eden Süleyman Demirel'in bir sözü vardı. “Çorum'u bırak, Fatsa'ya bak” dedi. Çünkü Fatsa'da 1978 yılı ara seçiminde Terzi Fikri, Cumhuriyet Halk Partisi'nin ve Adalet Partisi'nin ağırlığına rağmen bağımsız bir aday belediye başkanı seçildi. Dolayısıyla Terzi Fikri'nin sosyalist bir kimliği olduğu için, bir partiye bağlı olmadığı için, seçimi o dönem kendi düşüncesine yakın olan örgütlerle ilişkili yürüttü. Dolayısıyla bunun adına da “Halk Hareketi” dendi. O günün siyasal iktidarı da bunu tehdit olarak gördü. Bu nedenle “Çorum'u bırak, Fatsa'ya bak” dendi ve hakikaten o dönemin askeri gücü gözünü Fatsa'ya çevirdi. Darbe öncesi 1980 Nisan'ında, “Bahar Operasyonları” başladı. Fatsa merkezli, Aybastı, Gölköy, Gürgentepe üçgeninde oldu. Yanlış hatırlamıyorsam Mayıs ayında dönemin Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları Ordu'ya operasyonları yerinde görmek için Ordu'ya geldiler. Askeri darbenin ön hazırlıkları bunlardı. Türkiye'de günde 20-25 kişinin öldüğü olaylar yaşanmışken, hâlâ Ordu'da belirgin, Türkiye kamuoyuna mal olmuş bir eylem yoktu. Ordu'da belirli bölgelere çeşitli fraksiyonlar hakimdi. Mesela Köprübaşına Devrimci Yol(Dev-Yol), başka bir yere Devrimci Sol(Dev-Sol), Yenimahalleye Ülkü ocakları falan. Bu bölgeler “Kurtarılmış Bölge” olarak adlandırılabiliyordu. Ufak tefek sokak çatışmaları, kavgalar elbet oluyordu. Mesela somut bir örneğini vereyim, Cemal Özkan isminde bir arkadaşımız askere gitmek için sahilde gezerken, Ülkü Ocaklarından insanların saldırısına uğrayıp, yaralandı. Ama bunun da ötesinde Türkiye kamuoyuna mal olmuş en büyük olaylardan biri, MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak'ın öldürülmesi oldu. O gün de Ordu'da tepki olarak yapılan gösterilerde çıkan çatışmada ülkü ocaklarına mensup 2 lise öğrencisi öldürüldü. Bunun dışında Ordu'da öldürme olayı olmadı diye hatırlıyorum.

“Darbeyi tek bir eyleme bağlamak yanlış olur”

Türkiye'de Şubat ayında darbenin ayak seslerini hissettik. Kendi aramızda yaptığımız toplantılarda bir darbe hazırlığı olabileceği ihtimali üzerinde duruyorduk. Çünkü dünya siyasal konjoktürüne baktığımız zaman darbelerin nasıl yapıldığını, darbeye nasıl hazırlanıldığını görmek mümkün. Dolayısıyla Türkiye'de bir darbe hazırlığı yapılıyordu ve Türkiye darbeye hızla sürükleniyordu. Bunda en başta dönemin siyasal aktörlerinin rolü çok büyüktür. Çünkü siyaset bir uzlaşma kültürü olmasına rağmen o dönemin siyasal partileri sanki uzlaşı kültürünü bir kenara bırakmış, uzlaşmama kültürü üzerine hareket ederek ve Cumhurbaşkanını TBMM'nin seçmesi gerektiği bir yerde artık 10. turlarda halen bir uzlaşı sağlanıp Cumhurbaşkanı seçemeyen meclis ülkeyi idare edemez, yönetemez hale gelmişti. Darbelerin en büyük özelliğidir: Yönetilmeyen yerlerde, yönetime el koyar. Güçlü bir parlamentoya sahip ve yönetilebilir ülkelere askeri darbeler kolay kolay yapılamaz. Yapılırsa da çok kanlı olur. Ama Türkiye'de hiçbir direnişle karşılaşmadan, meclisin dahi ses etmediği, ordunun bir gece gelip sabaha karşı tüm bakanlıklara oturup, “Biz bu ülkede darbe yaptık” demesiyle 12 Eylül darbe ve hukuku oluşmuş oldu. Neden kimse direnmedi? Çünkü direnecek güç tükenmişti! Parlamento görevini yapamıyordu. Bunlar darbenin oluşmasına imkan sağladı. Darbenin oluşmasına birçok örnek verebiliriz elbette, Nihat Erim'in cezalandırılmasından tutun, Çorum, Maraş olayları, Fatsa olayları ve buna benzer tüm siyasi olayları bu darbenin oluşmasına sebep sayabiliriz. Ama tek bir olayı darbenin nedeni saymak yanlış olur.

“Darbenin oluşmasında, en azından biz kullanılmadık”

Şöyle bir söylenti vardı: “Darbe için bizi kullandılar”. Ben şahit olduğum bir olayı anlatmak isterim. İlk gözaltına alındığımızda içerde 126 kişiydik, 111 solcu, 15 sağcı vardı. Orada şu konuşuluyordu: Darbenin olduğu sabah Postane Binasının önünde askerler dolaşırken, sağcıların “Bizimkiler yönetime el koydu” dediği söylenirdi. Bilgileri dahilinde yapıldı, onlarda bu işe katkıda bulundu” kanısına varıldı. Dolayısıyla onlar kullanılmış olabilir, ama ben bilinçli, sol, sosyalist kesimin darbenin oluşmasında kullanıldığını düşünmüyorum.

“Kenan Evren'in depolitizasyon politikası başarılı oldu”

Özellikle 12 Eylül sonrası bu uygulama Ordu'da büyük bir sindirme ve korku uyandırdı. Hala daha o bölgede, yani darbenin çok ağır yaşandığı, Fatsa, Aybastı, Gürgentepe, Gölköy özellikle bu bölgelerde insanlar mevcut iktidarın işaret ettiğinden başka kimseye oy vermediler. Darbenin üzerinden 35 yıl geçmesine rağmen, hala etkilerini sürdürüyor. Tabii ki o dönem depolitizasyon politikaları amacına ulaştı demek mümkün. Ordu Merkezinde işkencelere, tutuklamalara maruz kalmış insan sayısı çok azdır. Ama Fatsa ve çevresinde çok yoğun yaşandı. Orada her aileden mutlaka bir kişi işkencelere maruz kaldı, çok zarar gördüler. Dolayısıyla aileden bir kişi aldığınız zaman da, tüm aile bu olumsuzluktan etkileniyor. Bu bölgede yaşayan insanların, 12 Eylül sonrası normal siyasal hayata döndüğümüz zaman bile hâlâ oyunu verdiği partilere bakarsak, 12 Eylül'ün amacına ulaşıp, ulaşmadığını da görmek mümkün.

“Geçmişteki hatalarda ısrar etmek isteyenler arkadaki enkaza baksınlar”

Sayın Cemal Enginyurt'un bir sözü vardı. “Neydi bizim farkımız? Siz de idama giderken, “Vatan için” dedik. Dolayısıyla herkesin ortak derdi vatansa, ne gereği vardı bütün bunlara” derdi. Elbette ki siyaset yapalım. Herkes ayrı düşünmeli, evet. Ama doğru bir iş yapıyorsak, insanlara anlatarak ikna etmemiz lazım. Hiçbir zaman kanla değil, silahla değil. Hakikaten savaşın kazananları bellidir: Silah tüccarları. Ne kadar savaş olursa, o kadar silah satacaklar. Biz silah tüccarı değiliz. Bizim tek derdimiz, barış ve huzur içinde yaşayabilmek. Bu da birbirimizi anlamaktan geçer. Siyaset eğer “uzlaşı kültürü” ise, biz o “uzlaşı”yı sağlamalıyız, çatışmayı değil. Eğer hala ısrar edeceklerse, geride bıraktıkları enkaza baksınlar. Geride bıraktıkları enkaz, bugün Ortadoğu'da yaşıyoruz. Gözyaşı ve ölüm. Dolayısıyla 12 Eylül darbesini bire bir yaşayanlar, bugün siyasette daha aklı selim kararlar verebilen insanlardır. Siyaset yapalım, ama futbol takımı tutar gibi değil elbette. Genel anlamda siyasetin gereklerini yerine getirelim, yoksa bu bize ve yaşadığımız topluma zarar verir.

Editör: Haber Merkezi