H.Ö-5- Cemaatin teşkilat üzerindeki yaptırım gücü nedir?

H.K-Teşkilat aslında devlet. Soru da bu aslında. Devlet üzerindeki gücünü merak ediyorsunuz.

Gelin, cemaatin ülke üzerindeki gücüne bakalım, birey üzerindekine bakalım. Devletin cemaat üzerindeki yaptırım gücüne bakalım.

Devletle cemaat kapışacak (ki böyle bir kapışma kesinlikle yok) ve cemaat üstün gelecek! Olmasın böyle bir üstünlük. Devleti tanrı muadil (yani kutsal) görenler, devletin mağlubiyetini isteyemezler. Öyle bir refleksleri yok ki! Tepesi istisna, tırnağa kadar cemaat sağcı ki! Devrim, devrimcilik yok ki onlarda!

Teşkilatta cemaat mensupluğunun ve bu mensupluğun gereğini yapmalarının verileri olmalı. Kastedilen/işaret edilen insanların ne kadarı cemaate mensup? Bilemem! Bildiğim bir şey varsa, o da şu: Bu insanlar öyle devletçi ki, devletin yenilmesine razı olmazlar. Ve unutmayınız ki devlet: tartışılan, atılan, atanan, getirilen, halef-seleflerden mürekkep.

Hadi sorunuza net cevap vereyim: Cemaatin teşkilat üzerindeki fiziki gücü sıfır. Çünkü fıtratlarında devlet işine müdahale isteği yok ki! Yaptırım gücü yok. Manevi gücünü de süreçte hep birlikte göreceğiz. Sayısal gücünün, kasten abartıldığını net biliyorum.

Son mahalli seçimlerde cemaatle bir şekilde temasta olanların ciddiye alınır miktarı Ak Parti'ye ye oy verdi. Eminim. Dünyevi rahatı ağır bastı. Basmaya devam da edecek.

Cemaat: topluluğun birey, bireyin kul olması uğraşını veriyor. Bu bir ibadet. Cehenneme gitmemenin, cennete gitmenin yolu bu. Öyle düşünüyorlar. Dünyevi iktidar ve konfor peşinde değiller. Öte dünyada bizlere iyi bir yer ayarlama çabası bu. Aslında deli bunlar. Yakutistan' da okulları var. Brezilya'da dindarlar veya dinler buluşmasında, yüzlerce kişinin karşısına çıkıp, ezan- Kuran okuyorlar. Çat' ta okulları var. Ama bugünkü iklim onlara Çatak'ta nefes aldırmak istemiyor!

Şemdinli'de Yurt binası kiralamışlardı. 2006'ydı sanırım. Çağırdım. Geldiler. Dedim ki:"PKK sizi tehdit ediyor. Biliyoruz. Kiracısı olduğunuz kişiyi kampa çağırdılar, verdiğiniz kira bedelini aldılar, ekstra para cezası verdiler. Kira sözleşmesini de iptal ettirecekler. Şayet sizler de kiralamada ısrar ederseniz, sizin de hayatınıza kast edecekler. Ne yapalım?, ne edelim?, bizden ne istiyorsunuz? ( neticesinde sivil toplum kuruluşu ve eğitime gönül vermiş insanlardı. Cemaatinden bana ne! Belki de bu insanlar Süleyman Efendinin Talebeleriydi, emin değilim.) O güzel insanlar bana dedi ki: "Müdürüm Kanunlar size ne emrettiyse yapın, bizden yana da endişe etmeyin! Öldürülürsek, yedeğimiz belli. Kalan yerden konuya devam edecek!"

Ağzım - dilim kurudu. Alınan pozisyon çok bilindik, ama o derece de yaman bir pozisyondu. Ve bu tarza karşı yapılabilecek 2 şey vardı. 1. si Cinayet! İşlediler zaten. 2. si ceberrut yüz. O'nu da gösterdiler zaten.


H.Ö-6- En çok merak edilen konuların biri de, yasa dışı dinlemeler... İnsanları fişleyen, izleyen, dinleyen ve haklarında dosya tutan bir yapılanma var mı? Siz şahit oldunuz mu?

H.K-Görev yerlerim ve bulunduğum rütbeler gereği, telefon dinlemesi bizatihi yapmadım. Yapılması talimatını veremedim.

Yasadışı dinleme yapılıyor mu? Kolluk hukukî karşılığı olmayan adlî veya önleme maksatlı dinleme yapamaz. 10'larca müfettiş, yeni atanan görevliler didik didik ettiler. 1 tane değil, yarım tane hukukî olmayan dinleme bulamadılar. Neden? Çünkü yok! Çünkü yapılamaz.

Telefon trafiğinin kontrolünde, sistem size bazı numaralar çıkartır. Der ki: bunu da dinle-izle. Siz o numaranın kime ait olduğunu bulamıyorsanız, dinlemek zorundaysanız, hakimden talep edersiniz ve uygun görülürse dinlersiniz.

Bir de bir telefon makinesi vardır, takılan sim kart da birden fazladır. O zaman da hatta değil, makineyi dinleme talebinde bulunursunuz.

Bu günlerde meselenin zayıf halkası zannedilen bu ayrıntıya yükleniliyor. Ama hukuksuz hiç bir durum yok burada.

Fişleme konusunu da yarı yarıya gayet iyi bilirim, yaşadım çünkü.

Dinlemeden başlayalım. Yakup Saygılı geçenlerde, Hanefi Avcı müdürüm defaetle bu konuyla ilgili ayrıntılı mülakatlar verdiler. Tekrarlamayım. Başka isimlere de pek itibar etmeyin. İtibar edilecek 2-3 isim daha var (konuşması muhtemel olanlardan.).

TİB öncesi ve TİB sonrası diye ikiye ayırırsak; ilk dönemde keyfilik, düşmanlık, kalleşlik, şahsîlik ve en önemlisi zorunluluk hakimdi.

İkinci dönemde, makullük, denetim ve yetkisiz kişilerin dinlemeye taraf olamamaları çok iyi ayarlanmıştı. 2. dönemin zayıf halkası şudur: dinleme son çare değil, zaman zaman ilk çare olarak kullanıldı.

Bakınız dinlemeden daha korkuncu nedir biliyor musunuz? İzleme. O izleme ki, konum bilgileriniz, kimleri aradığınız, kimlerin aradığı, kimlerle diz dize olduğunuz, kimlerle mesajlaştığınız vs vs. bu imkânı kullananı zevkten çıldırtan bir imkan; izleneni de çırılçıplak yapan bir rezillik.

Hele bir de, dinleme yetkisinden kaynaklı, e-postalarınızın, internet üzerinden muhabbetlerinizin takibi ayrıntıları var ki.. Kredi kartı, hesap hareketleri of ki ooff.

Gsm cihazlarınızın, tv lerinizin, bilgisayarlarınızın sahiplerine/kullanıcılarına ihanetlerini de sorun. Sorsunlar. Kolluğun bu imkanı olmadığı için mi sorulmuyor? İkiyüzlülükten de öte bir durum.

TİB'in bugünkü evresi de dinlemenin 3. evresi.sancılı bir evre.ne doğacak?, ne doğuracak bilemiyorum. Şimdilik kontrol altına alınmış gözüküyor, tamamen ve alenen devri düşünülüyor. Netleştiğinde, o döneme de 3. dönem demek daha doğru olur kanaatimce.

Dinleme, izlemenin bir de adlî olmayan boyutu var. Yani yargılama aşamasında hiç kullanılmayacak olanı. Ayrı bir derya. Hatta önleme dinlemesine konu olan bazı kişileri, bilgilendirdiler. Bu suç. Kapattım.

Dinleme-izlemeyle ilgili net fikrimi söyleyeyim: sıcak savaş haricinde bu dinleme/izleme imkanları asla kullanılmamalıdır. Çünkü bu imkan alçak bir imkandır. Eline alanı bozar. Bir silahtır. Bir değnektir. Ama unutulmasın ki, sahibine de döner. Ve yine unutulmasın ki, bu değneğin tutulacak tarafı yoktur.

Bu fikrime karşı çıkılmasını da çok makul karşılarım. O halde şunu da söyleyelim; içime sinmese de, düne kadarki durum doğruydu. Sorunsuz işliyordu.

Fişlemeye gelelim. Fişlemenin bildiğim tek hukukî olanı, KİHBİ şemsiyesi altında yürütüleni. Başında da bir kaymakamımız veya valimiz olmalı. Kolluğun adlî manada temas ettiği veya edeceği kişiler hakkında tanzim ettiği belgeler silsilesidir. Sahil Güvenlik, Jandarma, Polis, Gümrük, Orman Muhafaza bu sisteme dahildir. Ve 80'li yılların başında neredeyse kusursuz bir yönetmeliği, yönergesi vardır. Her çalışanı, kullananı nettir. Keyfilik yoktur.

Genel Kolluğun, yetkisi haricindeki fişlemeleri, ergeç ortaya çıkar. Tarafları da cezasını alır.

Genel Kolluk olmayanların fişlemeleri neden sorulmaz? Neden yakalamaya çalışılmaz? Neden?

İmkanı, fırsatını bulunca birlerinin düşman bellemek, düşmanlaştırmak, en hafifinden potansiyel düşman bellemek hastalıklı bir durum. En mülayim dini bir cemaatten tutun da, en sert şiddeti yol bellemiş yapılanmaya kadar, her yapıda bu hastalık var. Eh devlet de bir yapı, onu da ben-sen yani bizler oluşturuyoruz.

89-93 yıllarında Elazığ'da görev yaptım. Son senemde de il emniyet terörle mücadele şubesinin fiş-arşiv bölümünün amiriydim. 100 binene yakın fiş vardı. Pasaport alacak bir kişinin formu, ya da güvenlik tahkikatı gerekecek bir iş yerine girecek kişinin formu şubeye gelir ve kaydı var-yok diye kaşelenirdi. Tetkik eden de parafını atardı. Bu işlemin kanun kuvvetindeki karşılığı zayıf da olsa, vardı. Ama sorguladığımız kaynak inanılmazdı.100 bin civarında fiş. Üniversitede kavga olmuş, aç fiş. Afiş asarlarken karakola davet edilmişler, kimlikleri tetkik edilmiş, aç fiş. Hukukî dayanağı yok. O zamanki memur arkadaşlarımla birlikte, dayanaksız fişlerin tamamını yaktık. Çünkü "kardeşim niye bunun kaydı çıkmadı?" diye sorulamaz. Yönetmelik hangi kayıtların, ne şekilde tutulacağını açıkça tarif ediyordu. Gerisi yok hükmündeydi, yok olmalıydı.

Genel kolluktan sadece polisin tuttuğu notlar ortaya çıktı. Ve bunlara fişleme dedik. Jandarmaya ait olay var mıydı? Hatırlayamadım.

Ama fişlemelerin en yoğun olduğu yer, genel kolluğa ait yerler ve o yetkilerin kullanıldığı kurumlar değil ki!

DEVAMI YARIN


Editör: Haber Merkezi