Ülkede geçici hükümet var. Azınlık partisi güvenoyu almadan ülkeyi yönetiyor. Hem de savaş kararı alıp, yürürlüğe koyuyor. Varlığını sürdürmek için ülkede hem iç savaşa girişiyor hem başka ülke topraklarını bombalıyor. IŞİD de işin bahanesi oldu. Örgüte verdiği silahları artık geri alacak hali de yok. F-16 savaş uçakları IŞİD mevzileri diye gidip, bilinmeyen, görülmeyen yerlere, boş dağlara, tarlalara bomba bıraktı geldi. Güya IŞİD’e operasyon yapılıyor.
            IŞİD senin sınırında, Türk karakolunun, nöbetçilerinin olduğu yere 20-30 metre ötede iş makinalarıyla mevzi açıyor,  mayın döşüyor, seyrediyorsun. Hatta sessiz kalarak onlara güvenlik sağlıyorsun. Sonra da F-16 uçurup hava atıyorsun.
            Daha üç gün önce, Pazar günü televizyon haberlerinde görüntüleriyle şu haber vardı: “Ekranda görüldüğü gibi, 10 IŞİD militanı araçlarıyla gelip malzeme indiriyorlar. Sonra rahat şekilde gidiyorlar. Ey iktidar sen kimi arıyordun, IŞİD’i mi? İşte karşında, nöbetçi kulübenin önünde Televizyon muhabirleri bile görüyor, çekim yapıyor.
IŞİD bahanesi ile operasyonlarda iktidar karşıtı bilinen, muhalif sayılan, solcular, sosyalistler, Kürtler, Aleviler toplanıp cezaevlerine dolduruluyor. Demokratik kitle örgütleri basılıyor. Yurt çapında 1000’e yakın gözaltı var, bunların ezici çoğunluğu soldan, iktidar karşıtı çevrelerden.
Laf olsun diye, propaganda amaçlı birkaç IŞİD’li ise polislerin saygılı davranışları ile “Protokol” gözaltıları olarak kamuoyuna sunuluyor. Onlar şimdi emniyette, el bebek, gül bebek durumundalar.
            Ama, Günay Özaslan adlı genç kızın evini basan polisler, onu sağ yakalamak mümkün iken (Avukatı ve annesinin açıklamaları basında yer aldı.) Evi tarayarak, odaya girip genç kızı öldürdüler. Cesedinden 15 polis mermisi çıktı. Bu yetmedi, Gazi Cem evindeki cenazesini polis kuşattı. Gaz mermileriyle cenazesinin kaldırılmasına bile izin verilmedi. Bu ne şimdi?
            Suruç’ta, iktidar destekli IŞİD’in 32 genci bomba ile öldürmesiyle birlikte iktidar harekete geçti. Yargısız infaz dönemi geri geldi. Ev baskınları, sokak infazları, toplu operasyonlar, bombalamalar. Suruç katliamı birçok ilde protesto edildi. İktidar buna karşı şiddet uyguladı. Kınanmasını istemedi. Ankara’da  benim de katıldığım protesto eylemi gaz fişekleriyle, TOMA’larla, polis saldırısına dönüştü. Çok sayıda  kişi gözaltına alındı. İstanbul’daki barış yürüyüşü  yasaklandı. Neden? Suruç katliamı protesto edilmesin mi?
Bu vahşi cinayet alkışlanacak mı? Tek başına iktidarı kaybeden RTE ve iktidarı koltuğu korumak için tek yolun şiddet, kaos, savaş olduğunu düşünüyor.
            Türkiye artık tam anlamıyla Ortadoğu, Arap ligine sokulmuş bir ülke konumunda.
Her bölgede din-mezhep eksenli saldırılar, bombalamalar dönemine girdik. Bu durumda da, yolsuzluklar, hırsızlıklar, rüşvetler, hazinenin soyulması artık konuşulmuyor. Artık herkes can derdinde.
            İktidar, dinci, mezhepçi sivil savaşçıları da yanına alarak, ülkede, kendisine muhalif gördükleri herkesi, Alevileri, solcuları, sosyalistleri, komünistleri, Kürtleri, Ermenileri susturma, mümkünse yok etme peşinde. Devlet terörü bu.
            Benim iktidara önerim şu: “Terörle ve terör örgütüyle arana mesafe koy.” Demokrasi ve insan hakları ipine sarıl. Azınlık partisi olarak iktidardasın, güvenoyu almayan bir geçici hükümetsin. Terörden uzak dur. Evet, Anayasa mahkemesinin “İktidarı” kapatma yetkisi yok.
Ancak halkın bu yetkisi var. Sokağın, baskıya, cinayetlere, toplu kırımlara, savaşa karşı itiraz, başkaldırı hakkı her zaman vardır.
--