Uzman sosyal pedagog-psikolog Hanım Demirbaş; cinayet, hırsızlık, gasp, dolandırıcılık, kundaklama gibi suçların insanlık tarihinin başlangıcından beri işlendiğini ifade ederek, ''Konu menfaat olunca insanların hayal gücünün sınırları yoktur. Asırlar öncesinde mülkiyeti çoğaltma hırsı uğruna; hayvanlar, ambarlar ve veya kadın için çıkan kavgalarda insanlar birbirlerine zarar veriyor, birbirlerini yaralıyor, hatta öldürüyordu. Günümüzde ise aç gözlülük ve şiddete meyil suçun en önemli nedenleridir'' dedi.
İnsanların neden cinayet işlediği konusunda açıklamalarda bulunan Hanım Demirbaş, ''Asırlardır işlenen en yaygın suç cinayettir. Hatta kıskançlık nedeniyle insanlık tarihindeki ilk cinayeti Hz. Adem'in büyük oğlu Kabil'in kardeşi Habil'i öldürerek işlediğine inanılır. Tarihe bakıldığında sorunların cinayetle çözüldüğünü gözlemlemek mümkündür. Halkı korumakla yükümlü krallar ve hükümdarlar dahi sıklıkla bu yönteme başvururlardı. Bunun bir nedeni ise en üst mevki olduklarından dolayı sorguya çekilebilecekleri endişeleri yoktu. Çoğu zaman farklı bir inanca, renge, statüye sahip oldukları için insanları öldürebiliyorlardı. Bunun dışında yönetimi kabul etmeyenler de hoş karşılanmıyorlardı ve öldürülüyorlardı. 1500'lü yıllarda cadılar yakılıyordu. Hitler rejiminde 6 milyon Yahudi, çingene, zihinsel ve bedensel engelliler, iktidar karşıtları öldürüldü. Savaşlar ise devlet tarafından legalleştirilmiş hatta yabancı asker ve toplumların cinayeti emrinden başka bir şey değildir. Savaş veya kaos zamanlarında insanlarda saldırganlığa ve şiddete eğilimin artması söz konusudur. Zamanla medeniyetin yaygınlaşmasıyla birlikte insanın kendisi cezasını kesmesi yerini kanunlara ve polislere bıraktı'' ifadelerini kullandı.
DOĞUŞTAN SUÇLU VAR MIDIR?
Uzman sosyal pedagog ve psikolog Hanım Demirbaş, insanların bir arada yaşamasını belirleyen kanunlara ve kurallara uymayan insanların hep var olduğunu vurgulayarak şunları kaydetti:
''Bu insanlar, dışarıdan bakıldığında düzenli ve kurallı hayat ve eziyetli iş yerine, amaçlarına ulaşmak için daha pratik ve basit metodu yani 'kötü yol'u seçenler olarak kabul edilirler. Çağımızda suç nedeni araştırıcıları suçluları yaşadığı toplumun ürünü olarak görmektedirler. Yani suçlu doğulmaz suçlu üretilir. Onlar suça itiliyorlar. Kendini rahat hissettiği, ailesi tarafından önemsenen ve yine anne baba tarafından net kurallar öğrenenlerin hiç denecek kadar az suç işlemeye meyilli oldukları kanıtlanmıştır. Çocuğun fiziksel, sözel, duygusal şiddete ve veya cinsel istismara maruz kalması, anne ve babasının arasında sıklıkla gerçekleşen şiddet sahnesini izlemek zorunda kalması sonucu, insanlar arası sorunlarını şiddetle çözmeyi öğrendiği için buna hazırdır. Şiddet içerikli ve şiddeti cazip hale getiren filmler ve bilgisayar oyunları çocuklarda ve ergenlerde taklit etmelerini tetikleyebilir. Birçok arkadaş gruplarında örneğin hırsızlık gibi kendini kanıtlama çabası suç içerikli bir davranıştır. Bu böyle olmak zorunda değil. Yeni doğanın beyni 400 gramdır. 30 yaşına kadar büyür ve yaklaşık 1100 gram ağırlığına ulaşır. Beynin gelişimi ve olgunlaşmasında psikolojik çevrenin etkisi ana faktördür. Bu çevre beyin sinir hücrelerinin birbirleriyle bağlanmasını etkilemektedir. Duyu sistemi sayesinde bulunduğu çevreyi beynin kaydetmesi bağlantılarını yeniden düzenleyerek sürekli değişmesini sağlamaktadır. Gelişimde kullanılan sinapslar (sinir hücreleri arası bağlantılar) kalır, kullanılmayanlar ise kaybolur veya etkisizdir. Bir örnekle açıklayacak olursam, aynı cinsten iki tane çam ağacından biri güneş alan kısımda diğeri ise gölgede yetişiyor. Güneşli tarafta kalan ağaç ışığın, suyun, minerallerin ve başka çevresel faktörlerin varlığı nedeniyle aynı cinsten olmalarına rağmen daha büyük ve farklılıklar göstermektedir. Dalların gelişimi genetik yapıya cevap ve çevresinden hissettikleridir. Sinir hücreleri arasındaki sinapsların gelişimi genetik yapının ve erken çocukluk dönemindeki duyumsal verilerin sonucudur.''
Çocukların etkili bir şekilde sorunlarını çözmeyi öğrenmeleri gerektiğini ifade eden Demirbaş, ''Hatalardan, başarısızlıklarından ve başarılarından öğrendikleri, onların gelecekteki davranışlarını yönlendirecektir. Bu eğitim evresi esnasında sinirsel bağlantılar beyinin fiziksel yapısını oluşturmaktadır. Bilinç, empati yeteneği ve ahlak doğuştan gelen özellikler değil, öğrenilen davranış biçimleridir. Kötü aile eğitiminden dolayı duygu açısından sınırlı çocukların beyin gelişimi bozuktur. Her türlü şiddet ve cinsel istismar sonucu oluşan dürtüler beyine kaydediliyor. Ruhsal hastalıklar ve nörolojik hasarlar (örneğin bebeğin anne karnındayken alkol veya uyuşturucu ile yüklenmesi sebebiyle), doğum hataları, kazalar gibi eşlik koşullar, şiddet içerikli, antisosyal eylemlerin yüksek olma ihtimaline yol açmaktadırlar'' dedi.
Demirbaş, olumsuz aile ortamının (büyük aile, boşanmış aile, şiddet, alkol, uyuşturucu), yaşam çevresi (kısıtlı imkanlar, fakirlik, işsizlik) ve arkadaşlarının çocuğun kişiliğini oluşturduğunu ve kişiliğin gelişimine yön verdiğini vurgulayarak, ''Duygusal ihmal ve eksik güven duygusu ya da ailede şiddet görme gencin yoldan çıkmasına neden olabilmektedir. Evde kendi kendine bakmak zorunda olan çocuk hayatta kalabilmek için kelimenin tam anlamıyla savaş vermek durumundadır. Zayıflar ve başarısız olanlar genelde suçlu olabilirler. Şiddet onlarda saygı kabul görme ve ilgi çekmenin yoludur. Bu da şiddet kariyerinin başlangıcıdır. Böylelikle hayatlarının başarısız olması baştan programlanmış oluyor. Kişisel yatkınlığın dışında örneğin strese tepki ve saldırgan davranış göstermenin dışında elbette koşullar ve mevcut durum önemli rol oynamaktadır. Biyografisi ve dış koşullar patlayan bir karışım oluşturduğunda kurban için büyük acı oluşabilmektedir. Suçlularda kavrama yoktur, korkutma vardır. Kurbana verecekleri zarar hakkında konuşmak suçluları bu işten uzaklaştırmaz. Onlar bunun bilincindedir. Bunun yerine geleceği hakkında konuşmak daha anlamlıdır çünkü onlar da iyi ve huzurlu bir hayat isterler içten içe. Çevre terapisi ile hayata verdiği anlam hakkında, şiddetten, uyuşturucu ve saldırganlıktan uzak durması gerektiğini anlatan davranışsal eğitim tarzı olmalı'' ifadelerini kullandı.
Cinayetin altında yatan en yaygın motifleri de belirten Hanım Demirbaş, ''En yaygın neden kıskançlıktır. Kıskançlığın cinayeti cazip hale getiren özelliği nedir? Kıskançlık kimisi için kaybetme korkusu, aşağılanma, utanç, horlanma, onursuzluk, namussuzluk, değersizlik hislerinin yoğun yaşanmasına yol açmaktadır. İnsanlar cinayet işlemeye hazır hale gelebiliyorlar. İncinmiş kişilik, bazı kültürel çevrelerin üyeleri içi ağır hakaretler ölümle sonuçlanabilmektedir çünkü bu hakaretler sadece karşı tarafa yönelik değildir aynı zamanda ailenin onuruna, özellikle anneninkine yöneliktir. Dolayısıyla hakarete maruz kalan kişinin kişiliğine saldırmış olunmaktadır. Şimdi bu kelimeleri kullananlar bazı çevrelerde öç alma isteğinin doğacağını hesaba katmalı ki bu öç de çoğu zaman ölümcüldür. Yararsızlık, özellikle ergenlerin cinnet geçirme nedeninin altında bir işe yaramama ve anlamsızlık duygusu yatmaktadır. Bazı amaçsız ergenler, kendilerince yaşamlarına bir anlam yüklemek için ellerinde silahla okula gidiyor. 'Nasıl olsa her şey önemsizse neden bir cinayet işlemeyeyim?' gibi bir düşünceye sahiplerdir. Sokak kavgaları, zavallı insanlara zarar vermek bu grubun içine girer. Bu tarz cinayetleri önlemek için sadece cezalar tek çözüm yolu değildir. Bir diğer cinayet nedeni intikam duygusudur. Bir kötülüğü unutmayan, bastıran veya farklı değerlendiren bazı insanlar intikam almak istemektedirler. Böylelikle karşı tarafı yok etmeyi, ona zarar vermeyi amaçlarlar. İntikam duygusu nasıl oluşur? Adalet duygusu yaralandıysa oluşmaktadır. Bu insanlık tarihinde çok önemli bir faktördür çünkü savaşlara ve cinayetler neden olmuştur. Adalet duygusu ne demektir? Adalet duygusu dengeleyen bir şeydir. İnsan çok verdiğini hisseder. Şimdi sıranın karşı tarafta olduğunu düşünür. Bu denge her zaman aranmaktadır. Hayatın önemli bir prensibidir. Bu ruha da uyarlanabilir. Bu denge önemsenmediğinde nefret ve intikam duygusu oluşabilir. İntikam bununla birlikte cinayet bu dengeyi tekrar sağlamanın denemesidir. Aslında intikam nedeniyle işlenen cinayet tatmin için işlenmiş bir cinayettir. Yani tekrar huzurlu olmak içindir. Buna örnek kan davasıdır'' diye konuştu.
"Bazen ölü bir insan faydalı olabilir" inancı geliştiğini söyleyen Hanım Demirbaş, ''Örneğin bir bir şey gördüğünde ve katili ele vermemesi için susturulması gerekir. Yani onun ölümü, belli bir amaca araç olarak hizmet etmektedir. Modern devletlerin cinayetleri genel anlamda araçtır. Örneğin Usame bin Ladin. Önceden krallar öldürülürdü. Bu da kanları donduran ölü motifidir. Kim cinayeti amaçları uğruna işliyorsa daha öncesinden risk ve çıkarı tartmıştır. 'İnsan hayatının değeri' kelimesi bu hesapta yer almamaktadır. Haziran 2013 yılında Emniyet Genel Müdürlüğünün suç istatistiklerine göre, Türkiye'de günde 3 kişinin cinayete kurban gittiğini bildiren Demirbaş, ''Şiddet eylemlerin ve cinayetlerin psikososyal nedenleri daha çok mekanik yaklaşan siyaset tarafından daha fazla incelemeye alınmalıdır. Bir toplumun siyasi hayatının kendi kanunları vardır. Bunlar birbirinden bağımsız araştırılmalı. Suçların ve nörolojik hasarların koşullarını giderek artıran nasıl bir toplum şeklidir? İnsanları vahşiliğe taşıyan çevre ve bireyin arasındaki bağlantıyı anlamak derinden araştırmak lazımdır. Derinlerde yatan nedenleri anlamak için sadece bireyin biyografisini, anlık fiziksel ve ailevi çevresini araştırmak yetmez. Bireylerin gelişimini şekillendiren toplumun analizi gerekmektedir. Suçun oluşum koşullarını değiştirmeye çalışmalar yapılmalı. Sadece bireysel yaklaşım veya cezalandırmalar olumlu sonuçlar için düşük bir potansiyeldir. Az gelişmiş semtlere sosyal hizmet kurumlarının, psikososyal danışmanlık merkezlerinin, anaokullarının, anne-baba-çocuk eğitimlerinin artışı hapishanelere göre daha az maliyetlidir. Kanunlar net bir dil konuşmalı. Her vatandaş, hisseden bir canlıya - insan veya hayvan - karşı şiddetin hiçbir şekilde kabul edilemeyeceğini anlamalı. Kanunlar aynı zamanda tutarlı ve caydırıcı olmalı'' dedi.
Kaynak: iha