Daha önceki cumhurbaşkanlarının aklına bu kadarı gelmemişti.
Yaratıcılık mıdır, yüzsüzlük müdür, sorumsuzluk mudur tartışılmıyor bile. Sanırım hepsi.
Muhtarların arasında görünmeler, taksi duraklarında durup simit yemeler, “benim başörtülü bacılarım” edebiyatı, tüm okulları imam hatip’lileştirmenin gerekçesi, “bize ölü yıkayıcı” diyorlar mağduriyeti.
Bunlar işin propaganda, popülizm kısmı.
Bunları söylerken kendi çocuklarını yurt dışında iyi okullarda okutuyor. Parasını da yandaş işadamına ödetiyor.
Ama kızın düğününe gelince mütevazi olmuyorlar.
Askeri helikopterler operasyonlara ara verip, düğüne konuk taşımak için görev yapıyor.
Hele bir yapmasın. Genelkurmay başkanı orda nikah tanığı. İşine son verilen Davutoğlu, karnından bile konuşamayan eski Cumhurbaşkanı Gül ve cinci hocalarla birlikte.
Düğün tanıkları arasında muhtarlar yok ama. Onlara kep taktırmak, cübbe giydirmek yeter. Simit yediği taksiciler de yok.
Onların yeri başka. Onlar halktan, çoğunluğu oluşturanlardan oy almak için gerekli. Böyle üst protokol arasında ne işleri var.
Dünkü Cumhuriyet'te yer alan bir haber şöyle:
“İtalya’da Roma belediye başkanı seçiminin adaylarından milyarder işadamı Alfio Marchini halk arasında mütevazi bir görüntü verebilmek için Ferrari marka lüks otomobilini bir benzin istasyonunda Fiat Panda model otomobille değiştirdi. Fotoğraflı bu haberle durum ortaya çıkınca da, ‘ büyükbabam bana zenginliğin hava atılacak bir şey olmadığını öğretti’ dedi. Ancak halk affetmedi, Marchini sosyal medyada alay konusu oldu.”
Bizimki böyle şeyleri takmıyor. İtalyan aday araç değiştirmiş, bizimki için bırakın araç değiştirmeyi, İstanbul’da saatlerce ana yollar kapatılıyor, caddelere perdeler çekiliyor, askeri helikopterler hizmete sokuluyor.
Düğün sahibi RTE, “ben devletim, devlet benim ve ailemin emrinde, anayasa da yargı da medya da hükümet de, benim emrimde” diyor.
Başbakanın işine son veriyor, işten atılan başbakan,” mecbur kaldım” diyor. Ardından pişkin, pişkin gidip nikahta poz veriyor.
Pazar günü iktidar partisinin genel kurulu var. Ancak bir kişi dahi cesaret edip ben adayım diyemiyor. Önemli bir makam, üstelik başbakan olacak. Ancak aday yok.
Çünkü düğün sahibi, iktidar partisinin başkanlığına da, hükümetin başına da memuru kendisi tayin edecek.
Saray’ın böyle rahat davranmasının tek sebebi ve suçlusu, AKP içindeki biat ya da çıkar, menfaat kültürü değil.
Demokrasi dışı, bu baskıcı düzenin güçlenmesinde muhalefetin katkısı az değil.
MHP Genel Başkanı Bahçeli ve parti yönetimi RTE’nin her yaptığına açık desteğini her gün ilan ediyor.
MHP içinde ortaya çıkan muhalefet de Saray’a yarıyor. Yakın gelecekte MHP den yeni bir parti doğması, yani bölünmesi de kaçınılmaz.
Böylece barajı aşamaz hale sokulacak.
Dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda iktidara güç ve koz veren bir başkası da CHP merkez yönetimi oldu.
Dokunulmazlıklar konusunda AKP-MHP ittifakına CHP de katılınca, iktidarın hançeri ana muhalefete de saplanmış oldu.
“Anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz” kararının CHP için yapılmış en büyük yanlış olarak yıllarca anılacağı ve tahrip edici sonuçlar vereceği açık.
İktidara muhalif gazeteciler, yazarlar, aydınlar, akademisyenler mahkemelerde, cezaevlerinde, iktidarın tehdidi altında.
Şimdi bunlara muhalif milletvekilleri eklenecek. Muhalefet edenler cezaevine, TBMM dışına. Sessiz kalanlar, boyun eğenler TBMM’de kalabilir.
Böylece RTE tek kale oynamaya devam edecek, hukuken ya da fiilen Sultan olmak için başarısına başarı katacak.
Bu anlatılanlara, “karamsar tablo çiziyorsun” diyen olabilir.
Evet öyle, gerçeği saklamaya gerek yok.
Peki ne olacak?
Şu olacak, ya da olmalı.
Sorumluluk da görev de “Sol”a düşüyor. Biz kendi işimize bakalım.
Demokrasi ve emek mücadelesini, “haziran “ dersini de unutmadan sol örgütlülüğü yükseltme zamanı.
Aynı kaygıyı duyan, aynı duyarlılığı taşıyan, ama konuyu farklı kompartımanlarda tartışanlar kompartımanlardan çıkıp koridorlarda birlikte tartışmayı, caddelere, yollara taşmayı gündemine almak durumunda.
Dereler kendi haline akmasın, ırmaklarla birleşsin, denize ulaşsın.