(Cahiller okumasın. Zira her bilgi aşamasında haktır)
İslamiyet, 612 yılında Insanlığa gönderiliyor. İslamiyet "Semavi Dinlerin" sonuncusudur. Hz. Muhammed son Peygamberdir. İslamiyet'ten sonra "ne yeni bir din gelecek, ne de yeni bir Peygamber" gelecektir.
Semavi dinlerin başlangıç tarihi Milalttan Önce 1350 tarihine kadar iniyor. Yani İslamiyet gelmeden 2000 yıl önce, Mısır'da "Tek Tanrılı Din" kurulmuş ve uygulanmış. Mısır Frevunu Akhneaton "Mısır'daki çok Tanrılı düzene son veriyor ve tek Tanrılı Aton Dinini" kuruyor. Bu din 15 yıl yaşayabiliyor.
Mısır'ı ziyaret edenler Akhenaton hikayesini anlatan dikili taşa iyi baksınlar. Dikili taş üzerinde Tanrı Akhnaton'a kurbanlık kuzu gönderiyor. Yani , Tevrattaki İbrahim Peygamber hikayesi dikili taşa hiyogralif yazıları ile kazınmış.
Akhenaton ölünce, rahipler önceki çok Tanrılı düzene geri dönüyor. Fakat, Mısır'da tartışma bitmiyor. 40-50 yıl sonra Tek Tanrıya inanlar Mısır'dan sürgüne gönderiliyor. Ki sürgüne gönderilen halkın, Yahudilerin ataları olduğu anlaşılıyor.
Tek Tanrılı Din 1300 yıl gibi uzun bir süre, Yahudi Milletinin özel dini olarak yaşıyor. Yahudi yazıcılar eski medeniyetlere ait ne var ise kendilerine mal ediyor ve Tevrata aktarıyor. Sümer Medeniyetine ait çivi yazısı ile yazılmış tabletlerde, daha önceden kayıtlı olduğu anlaşılan "Yaratılış, Habil-Gabil olayı ve Nuh Tufanı" gibi hikayeler Tevrata intihal edilmiş.
Bir de on emir var. On emrin üçü ilahi nitelikte. "Tanrı Tektir, Musa onun elçisidir, Tanrının adını boş yere anma" şeklinde bu ilk üç emri özetleyebiliriz.
On emrin altısı, Antik Mısır Medeniyetinde binlerce yıldan beri uygulanıyordu. Bunları "çalmayacaksın, öldürmeyeceksin, yalan yere şahitlik yapmayacaksın, komşunun malına tamah etmeyeceksin, zina yapmayacaksın, anana babana iyi davranacaksın" mealinde tanımlayabiliriz.
On emirdeki tek yenilik "altı gün çalışacak bir gün dinleneceksin" dir.
İkinci aşamada gelen Hrıstiyanlık on emri aynen kabul ediyor. Tevratta yazılı Adem-Havva, Habil Kabil ve Nuh Tufanı, İbrahim Peygamber hatıratını da kabul ediyor. Bu kabul İslamiyet ile devam ediyor.
Tek Tanrılı Dinin kırılma noktası Hz. İsa ile başlıyor. Hz. İsa Yahudi bir anadan doğan ve Yahudi kültüru ile büyümüş bir insan. Yaşamı boyunca kendini Peygamber olarak ilan etmedi. Ondan sonra gelen havariler onu yücelttiler.
Hz. İsa "Yahudilere has Tek Tanrılı Dini, tüm insanlığa yayma başarısı" gösterdi. Hz. İsa sayesinde, tek Tanrılı Din 1300 yıl süren "Yahudi Toplumuna ait olma" tekelinden çıktı. Bu başarı Hz. İsa'nın hayatına mal oldu. Yahudi önde gelenleri Roma Valisine rüşvet vererek Hz. İsa'yı çarmıha gerdirdiler.
Hz. İsa'nın havarileri "Hrıstiyanlık Dinine ait prensipleri" mektupları ile dile getirdiler. 4 Havarinin mektubu İncil olarak tanımlanıyor.
Hrıstiyanlık Yahudilik üzerine inşa edilse dahi farklılıkları var. Kıyamet günü, ruhun hesap vermesi, Hz. İsa'nın dünyaya gelerek şeytanı yenmesi ve iyileri yanına alarak cennete götürmesi gibi.
Hz. İsa'nın doğumundan 612 yıl sonra gelen İslamiyet, Yahudilik ve Hrıstiyanlığın getirdiği "temel prensipleri" aynen kabul ediyor. Hesap ve Kiyamet Günü, Cennet-Cehennem inanışı, Peygamberlik kurumu ve Tevrattaki on emir gibi.
Yahudilikteki Rab ve Hrıstiyanlıktaki Baba-Oğul-Kutsal Ruh üçlemesine İslamiyet karşı çıkıyor. Yaratıcıyı "Le İlahe İlle Allah" olarak tanımlıyor. Bu tanımlama Arap kültüründen geliyor. İslamiyetten önce Araplar çok Ilahlı dine sahiptiler. Bu ilahlar içerisinde en büyük ilah olarak Allahı tek tanrı olarak tanıdılar. Diğerlerini yok ettiler.
Hrıstiyanlık'da aracı bir sınıf ortaya çıkmıştı. Aracı sinıf dini ekonomik ve siyasi amaca alet ediyordu. İslamiyet Allah ile insan arasında aracı olamaz prensibi getirdi.
Hrıstiyanlık Kilise'yi "Tanrının evi olarak " kutsal mekana dönüştürmüştü. İslamiyet kutsal mekan kavramını kaldırdı. Allaha her yerde ulaşılabilir iman edilebilir inancını kural haline getirdi.
Hrıstiyanlık'da kutsal zaman prensibi vardı. Kutsal zamanlarda ayin yapılıyor. İnsanlar bir araya geliyor ve Hrıstiyanlık dayanışması ortaya çıkıyordu. İslamiyet kutsal zaman prensibini "Kadir Gecesi" ile sınırlandırdı.
İslamiyet Arap ve İran Kültüründen etkilenmiştir.
İslamiyet gelmeden önce Arapların uyguladığı "Hac ibadet usulünün" dine girdiğini görüyoruz.
İslamiyetten önce, Kabe'de ilahları temsil eden putlar vardı ve Araplar Ilahların Evi olarak Kabe'yi tanımlıyordu. Her yıl belli dönemlerde, Araplar Kabeyi ziyaret ediyor. Etrafında yedi kere dönüyor. İlahlardan sağlık, para ve iktidar talep ediyordu. En önemlisi, Kabeyi yedi kere dönenlerin çölde yaşadığına inanılan Cin'den korunacağına inanılıyordu. Bu kültürün çok az değişerek İslamiyet ile devam ettiği görülüyor.
İslamiyetten 2 bin yıl önceden beri Iran dini olan Zeduşlükte uygulanan ibadet usulleri de İslamiyete girdi. Bunların başında Abdest gelir. Kur'anda abdest ile ayrıntılı açıklamalar vardır. Zerdüşlük'deki abdestten ayrılan tek fark "ayakların mesh edilmesi" dir. Zerdüşlük'de, abdest alan kişi ayaklarını mutlaka yıkamak zorundadır.
İslamiyetteki 5 vakit Namaz usulü de, Zerdüşlük Dininde benzer şekilde uygulanıyordu. Namaz kelimesi Farsçadır. Kur'anda "salat" kelimesi Türkçeye Namaz olarak tercüme ediliyor. Kur'an'daki "salat" ifadesine göre günde üç defa ibadet usulü uygulamak gerekiyor. Abdest ile ilgili tüm ayrıntıların Kur'anda açıklanmasına rağmen Namaz ile ilgili detay yok.
Kur'an'da "kabir azabı, sırat köprüsü, kutsal mezar ve kutsal kişi" kavramı yok. Buna rağmen Zerdüşlük Dinindeki bu uygulamalar İslamiyete "maalesef girmiş" durumda.