Merhum Neşet Ertaş’tan sonra bilinen son abdal temsilci, Abidin Ertem hayatını kaybetti.
Kırşehir Belediyesi Kültür Yayınları arasında yer alan Gazeteci Adnan Yılmaz’ın ‘Kırşehir Örneklemesi ile Anadolu Abdalları’ kitabında da son abdallar uzun uzun anlatılmıştı.
Yılmaz, “Daha gerilerde kopuzlu Veli Usta’ların atası, elinde kopuz taşıyan kimselerin hürmetine saygı gördüğüne inanılan Dede Korkut vede Hoca Ahmed Yesevi döneminin halk geleneğinin mensup olduğu 13. yüzyıl “Babaileri” ile onların bakiyeleri olarak sürüp gelen,Arap Acem etkisiyle Sünni taassupun adeta çalgıyı, türküyü Abdallara havale etmesi ile kendilerine terk edilen Türk Halk Müziği'nin ve oyun kültürünün doğal taşıyıcıları olarak Babadan oğula birlik olup yüzyılların deyişlerini ve kültürünü taşıyan Kırşehir Abdal Geleneği bir ustasını daha yitirdi” dedi.
Yılmaz kitabına da konu olan abdal araştırmasında, Anadolu Abdalları içinde köklerini ve icra ettikleri sanatın kültürel ve tarihsel boyutunu iyi bilen bu bilge abdalın hakka yürüyüşünün ardından onunla 1989 yılında Araştırmacı-Yazar Adnan Yılmaz tarafından Abidin Ertem ile yapılan ve alanında ciddi bir kaynakça teşkil eden bu röportajı gazeteci Yılmaz, tarafından İhlas Haber Ajansına özel servis edildi.
Yapılan özel röportajda Abidin Ertem, “Dayımbaşı olan “Çekiç Ali” sülalesine “Çekiçler”, bizim Yusuf Ustagillere de “Deveciler” derlerdi. “Deveciler” lakabı bize atalarımızdan kalma... Onlar, deve ile taşımacılık yaptıklarından bu lakabı almışlardı.
Saygıdeğer büyüğümüz “Çekiç Ali”gillere Atatürk’ün zamanında soyad verilirken geçmiş soy kütükleri araştırılmış. Çekiç sülalesine Çekiçler denmemiş de zamanın memurları gelişigüzel bir şeyler yazmışlar sorup soruşturmadan. Ama soruşturulanların içinden bir kesimde “Deveciler” lakabı yerini almış.
Rahmetlik dayım “Çekiç Ali”de mesleği icabı toplumda “Çekiç Ali” ismiyle yaptığı ünden dolayı mahkemeye başvurmuş ve haklı olarak “Çekiç” soyadını almış. Bize de bu lakap buradan geliyor. Her ne aldıysak toplumumuzun teveccühü sayesinde aldık.Şimdiki gençlik bambaşka görüşte. Aykırı görüş yok, hakir görmek yok. Onurlu görmek var, saygınlık duymak var. Biz bu saygınlığı sanatımızla kazandık. Kırşehir’i kimse bilmez, kimse tanımazken memleketimizi onurla temsil ettik sazımızla, sözümüzle. Küçük görülsek de hep büyük yerleri işgal ettik kendimizce.
Gurur duyduğumuz bir şey daha var. Eskiden hakir görülürken, o hakir görenlerin evlatları, torunları bugün sazıyla sözüyle okullara göğsünü gere gere gidiyorlar.
Bebeler görüyorum, sazı koltuğuna öyle takmış ki. Öyle gururlu yürüyorlar ki. Bizler bu mesleğe karşı çıkanların karşısındayız. Bu meslek, bu sanat ölmeyecek. Ama ölüme mahkûm edilen değerli ozanlarımız ve üstadlarımız oldu maalesef. Şimdi sazı koltukta yavruları gördükçe içimden duygular coşup kabarıyor. Gurur duyuyorum, sevgi duyuyorum” demişti.
Gazeteci Yılmaz acıyı derinden paylaşırken yaptığım tek ve en önemli röportajın hatırası ile yaşamaktayım ifadesini kullandı.
Kaynak: iha