Necmettin Erbakan Üniversitesi ile Stratejik Düşünce Enstitüsü tarafından “30 Mart Sonrası Türkiye’de Ekonomi ve Siyaset” konulu panel düzenlendi.
Konya Ticaret Odası Konferans Salonundaki panele, Necmettin Erbakan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Şeker, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Tahir Yüksek, öğretim görevlileri, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı.
Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Muhsin Kar’ın moderatörlüğündeki panelde, İç Politika, Dış Politika ve Ekonomi konuları ele alındı. Panelde, SDE Başkanı Prof. Dr. Birol Akgün, Siyaset Bilimci Dr. Murat Yılmaz ile Ekonomist, Gazeteci ve Yazar Dr. Cemil Ertem birer sunum yaptı.
Panelin açılışında konuşan moderatör Prof. Dr. Muhsin Kar, geçmişte ciddi anlamda vesayetin olduğu bir dönemin yaşandığını belirterek, “Ancak dah sonra vesayet biraz şekil değiştirdi. 28 Şubat'ta post modern dediler, yine geride bıraktığı acılar cebren ve açıktan millet iradesine yapılan müdahalelerden de geri kalmadı. 2002 yılından sonra yapılan ekonomik ve siyasi reformları göz önüne aldığımızda ciddi bir vesayet yapıların gerilediği, kurumların ve yapıların geriletildiği dönemi yaşadık. Ancak bu vesayetçi yapılar her zaman bir şekilde bu kontrol mekanizmasını sürdürmek için yeni yapılan ve yeni arayışları sürdürdüler” dedi.
"30 MART SEÇİMLERİ MINTIKAYI TEMİZLEYEN HÜVİYETE BÜRÜNDÜ"
Dr. Murat Yılmaz ise, 30 Mart’ın Türkiye’nin uzak ve yakın tarihinin yeniden hatırlandığı bir seçim süreci olduğunu söyleyerek, “30 Mart seçimlerinde CHP üzerinde çok ciddi bir tartışma vardı. Ancak bu tartışma Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar ertelenecek gibi görünüyor. 30 Mart seçimi Cumhurbaşkanlığı seçimiyle bitecek bir sürecin içinde bir anlam ifade ediyor. 30 Mart ile beraber bir eşik açıldı ve o eşikte bu yapılmak istenen kampanya başarısızlıkla sonuçlandı. Bu yüzde 50'lik blok dağıtılamadı. Ve aynı zamanda karşıda oluşturulmak istenen koalisyonun hem oy yüzdesi itibariyle diğer bloğu geçilemeyeceği anlaşıldı hem de devletin içindeki dengeler bakımından bürokratik veya illegal yollarla marifetiyle yapabileceklerinin bir sınırı olduğu görüldü. Bu bakımdan 30 Mart seçimleri adeta Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde mıntıkayı temizleyen bir hüviyete büründü” diye konuştu.
30 Mart’ın önemli sonuçlarından birisinin de muhalefetin Türkiye muhalefeti olma vasfını kaybetmesi olduğunu vurgulayan Dr. Yılmaz, “30 Mart seçimleri şunu gösterdi ki; ciddi bir anlamda bir muhalefet meselesi var. Ve muhalefet meselesi önümüzdeki dönemde en çok tartışılacak konulardan biri olacak. O yüzden de Cumhurbaşkanlığı seçimini takiben eğer Türkiye bu iktidar bloğunun öngöreceği reformlar marifetiyle kısır tartışmaları aşabilirse, bunun uzun vadede Türkiye’nin bu muhalefet partilerinin etrafında yaşanacak bir yenilenme marifetiyle devam edeceğini söyleyebiliriz. Bu bakımdan 30 Mart seçimlerinin çok önemli bir eşik olduğunu bürokratik vesayet kurumlarının kültürünün bunların aynı zamanda yurt dışındaki ortaklarının yaptığı son darbe teşebbüsü olarak 17 Aralık süreci tarihe geçebilir. Bu bakımdan 30 Mart’taki seçmen iradesi ciddi bir zemin teşkil etmektedir. Ama tek başına seçim sonuçları bunu tayin etmeye yetmez. Bundan sonrası bu zeminin üzerinde inşa edilecek siyasetle mümkündür” ifadelerini kullandı.
"ULUSLARARASI SİSTEMDEKİ DİNANİKLERİN ETKİSİ ALTINA GİRDİK"
İç ve dış politika hakkında konuşan Prof. Dr. Birol Akgün de, Türkiye’nin hiçbir zaman sadece kendi iç dinamikleriyle değişmediğini, dış dünyaya her zaman etkisinin açık olduğunu ifade ederek, “1923’te Cumhuriyet kurulurken de 1946’da zoraki olarak demokrasiye geçirirken de uluslararası şartlar belirleyici oldu. Diğer dönemlerde de Türkiye’deki darbe dönemleri 1960 darbesi, 1980 darbesinin, 27 Nisan ve günümüzdekileri birbirinden ayırmayarak neredeyse her 10 yılda periyodik hale gelen bir döngüsel bir sürü kopamadığımız vesayet girişimleri, vesayetçi saldırılar var. 2014 yerel seçimleri yerel seçim olmasına rağmen evveliyatı ve sonrasıyla uluslararası sistemdeki bir takım dinamiklerin etkisi altında girdik. Seçime girerken son bir yılda konuştuğumuz iki şey vardı; birincisi geçen sene Haziran ayında başlayan Gezi olayları, ikincisi de 17 Aralık'ta başlayan bir başka süreç. Her ikisi de 2014 yerel seçimlerinin siyasi atmosferini belirleyen temel iklimi oluşturdu” şeklinde konuştu.
"TÜRKİYE ÜÇ BÜYÜK SORUNU ÇÖZÜYOR"
Dr. Cemil Ertem ise, Osmanlı’nın parçalanması itibariyle dört temel büyük ekonomi alanında Türkiye’nin Misaki Milli, Kafkasya Coğrafyası ve Ortadoğu Coğrafyası ile Suriye Laskiye Halep iktisadi çevrim kapsamında bağlantısının kesildiğini söyledi. Türkiye’nin Kürt, Kıbrıs ve Filistin sorununu çözmeye yakın olduğunu da belirten Dr. Ertem, “Şimdi bu üç sorunu çözüyoruz. İsrail Gazze’yi bombalıyor olabilir ama Akdeniz geçişlerinde İsrail Türkiye’ye mecburdur. Bu coğrafyada İsrail başka türlü Türkiye ile başka türlü ilişkilerle ayakta kalamaz. Onun için mutlaka hem enerji açısından hem de transit geçiş açısından Akdeniz geçişlerinde İsrail Türkiye’yi. Kullanmak zorunda” diye konuştu.
Panel, katılımcıların sorularının cevaplandırılmasının ardından Rektör Prof. Dr. Muzaffer Şeker tarafından panelistlere plaket takdim etti.
Kaynak: iha