Her Cumartesi saat 14:00’te, 6638 sayılı kanunla zorla emekli ettirilen yüzlerce polis, Ankara Güven Park’ta buluşuyorlar. Oradan birkaç metre yürüyüp, kaldırım üzerinde basın açıklaması yapıyorlar. Eşleri, çocukları, yakınları da iştirak ediyorlar bu eyleme. Şimdilik 1000’ne yakın sayıları.

Polis Akademisi’nden ve Polis Koleji’nden kovulan öğrenciler de aynı yerdeler. Mağduriyetlerini haykırıyorlar. Mağdurlardan gayrı, orada duruş sergileyen, destek veren hiç kimse yok!

Hiç aklınıza gelir miydi? Rejimin mağdurlarının arasında, binlerce polis olacak ve o kişiler eylem yapacak!

Hiç aklımıza gelir miydi? Polis polisi takip edecek, fotoğraflayacak, ‘bir gün lazım olacak’ diyerek, bu ve benzeri eylemleri dosyalayacak!

Dilimizde tüy bitti:

Anayasanın değiştirilemez maddeleri tehdit altında. Cumhuriyet, Cumhuriyetin nitelikleri: Demokrasi, Laiklik, Sosyal Hukuk Devleti, Dili, bölünmezliği, Bayrağı, Milli Marşı, ve Ankara.

 Anayasa’yı; tanımayan bakandan tutun da, parçalamak isteyen vekile kadar uzanan bir yelpaze.

Elbette Anayasa değiştirilmelidir. Çok kısa, çok net ve özgürlüklerin teminatı olan; yüzlerce yıl sonra dahi referans olarak kullanılabilecek bir metin olmalıdır.

Ama şu soruyu da soruyoruz: Demokrasimiz, Laik olmamız, Bayrağımız, Ankara’mız, Dili’miz, Devletin sosyal hukuk devleti olması: Çok mu acıtıyor?

Dedelerinizin ‘mandacılığı’ mı; ‘savaşmayalım, dinimizi yaşayalım’ alçaklığı mı; depreşti?!

Binlerce polisin saçma sapan konularla adlî-idarî soruşturmaya konu edilmesini, yüzlercesinin ihraç edilmesini, elliden fazlasının tutukevlerinde tutulmasını, polise amir yetiştiren okulların kapatılmasını, emekli edilemeyen yüzlerce polisin, başka kurumlara yollanmasını bir kez daha zihninizden geçirir misiniz?

Bir iktidar; bu kapsamlı saldırıyı, yok etmeyi niye yapsın? Ve emniyet teşkilatından bu kişileri, niye kazıyıp atsın?

Tek bir nedeni var: Diktatörlüğe giden Türkiye’nin, önündeki engellerden biri olmaları.

Kurtuluş Savaşı karşıtlarının torunlarının, bunu yapması ne kadar şaşırtıcı değilse;  tıpkı o dönemdeki gibi milyonların pasifliği de, asla şaşırtıcı değil.

Şaşırtıcı olan ve beni sandığa gitmekten soğutan sebeblerden biri  ise şudur:

Seçime girecek partilerden, hangisinin genel başkanı: “İktidar olur ve hükümeti kurarsam, 18 Aralık 2013 sabahına dönecek ve gereğini yapacağız! O tarihten, 8 Haziran 2015 sabahına kadarki, tüm adlî-idarî tasarruflar yok hükmündedir!” demiştir!

Net bir cümle bekliyoruz!

Aksi takdirde, zımnen iştirak ettiğinizi varsayacağız!

Bu minvalde bir beyan olmadığı gibi, o cümlenin gereğini yapacak milletvekili aday adaylarından birini dahi beğenmemişlerdir, kendilerinden aday yapmaya.

Barajın altında kalması kuvvetle muhtemel Saadet, (ki o da kerhen) hariç.

Ve çok haklı ve doğru bir şekilde, bağımsız adayların sayısı artmıştır.

İşte! Şimdi öğrendim. 1979 tarihinden ranza arkadaşım, yoldaşım Recep Güven göz altına alınmış. O’nun -hiç olmazsa- yakınında olmalıyım. İzninizle, önümde 589 kilometre var.