"Niksar'ın fidanları" diye başlayan Halk türküsü bizim yörelerde artık yaşam bulmalı.
Niksar-Mesudiye-Fatsa ve Korgan arasına sıkıştırılmış,yüzlerce asırlık bir yöre.Adına önceleri Danişmanetoğulları denildiğine bakmayın,öncesi Tacikoğulları(benim soyum) dayanan ve 1100.yıllarından beri yaşam bulan bu alan,1550'li Trabzon beyliğiyle defteri-esamiyesi bulunan adına ;Homostos denilen bir yöre.
Tarihcilerimize bakılırsa ve yerini şimdi tespit edemediğimiz yaklaşık 800 yıllık kilisesi bulunan ve "ecnebi" yatağı bir alan.Dilini,dinini,kültürünü yadsıladığımız ,bu gün kimsesi bulunmayan bir kavşaktan bahsedecek olur isek;"Tarih yalan söylemez" diyeceğiz,.Ama,Tarihçinin yalan söylediği ve bu toprakları Orta Asya'dan gelen Türkler olarak bakıldığındaysa ;"kimin eli kimin cebinde"duruşuna gelebiliriz.
Tarih olayını ,Belge,kanıt ve yazın türü deliller ile desteklendiğine bırakacağız.Ben,bir tarihçi,Edebiyat'çı değilim.Lise sonrası;Ticari ilimler fakültesi,heykel traşlık bölümü,Siyaset bilim derken en sonunda Sınıf öğretmenliğine bölümüyle üniversitelerimizi teneffüs eylemiş ve bir süreliğine "sınıf öğretmenliği "yaparak ülke siyasetinin tam ortasına düşmüş ve "Sınıflar mücadelesi" denildiği biçimiylede;Anayasamızın beşiğini sallarken deprem etkisini hızlandırmaya çalışanların arasında bir artçı olmayı bilmiş,devamında meşhur markalarımızdan 146/1 maddesince hareket etmeyi seçtirilenler dolmuş durağına alınmış ve orada beklediği süreç içerisinde " mahpusluk okulunu "yedi yılda tamamlamış bir sıra neferiyim.
İşte bu yöre de Niksar ve fidanlar türküsü dilden dile ,gönülden gönüle dolaşırdı.Kimse Bozkırın tezenesi gibi olmasa da özentilerinden geçilmezdi.Her kul ayni zamanda "özenti" taşıyan değilmi ki.?
Niksar'ın fideleri denildiğindeyse,Yıllar öncesi önlerinde eşek ,At denilen hayvanlarına yükledikleri ;Ceviz,Patates ve bazı ürünler ile Niksar yolunu tutarlardı.Hayvanların giderken yükleri kendi ağırlıklarından yukarı olmalı,üstündeki heybe ,torba ise yolculuk masrafı sayılmalı denilerek terkiye konulurmuş.Uzun ve yorucu yolculukların ardından Niksar kalesi görüldüğünde hayvanların yükleri yerlerinden çezilir ve ters olarak yükletilirmiş.Ceviz yolculuk sırasında yürüyen hayvanın hareketiyle yer değişimine uğrar ve içi boş olanlar yukarı çıktığında ,alıcısı tarafından özürlü sayılırmış.Taşıyıcı hayvan sahipleri bunu akıl ettikleri için de hayvanın yükünü çevirim alanı içine alırlarmış.
Hayvan sahipleri ve tecir olarak alana katılan insan adamların ;Tapanoğlu Kara Dursun;Töngeloğlu İsmail-Sarı Dursun,Cincioğlu İlyas sayılabildiği gibi başlarına daha yaşlı kollayan,güçlü olan Musanın Şaban,Kanberoğlu,Şatıroğlu ve katırcıoğulları gibi bilgeler gerekliymiş.
Giden kervancılar geri dönüş güzergahları ayni olmasına rağmen,rüzgar,fırtına,güneş ve ter eşliğinde yol alır ve yükleri hayvanlar boş gidemez denilerek,Ördek (Tenekeden küçük fındık kabuğu ) son-bası ,soba borusu ve Niksar üzümü denilen çekirdeksiz üzüm olurmuş.
İnsan yaşamı emek ister,güzellik ister,zaman ister ve yürek ister.İşte ,insanı insan yapan ter ister.Ter denilen yapı ise bu günlerde zahmetsiz "Başkan"lık ister.Şiir,türkü ve masal dünyamız tarih bilincini kaybetmiş şimdi köpeksiz köyde deynek ister...!