Para basma hakkı ''siyasal egemenliğin'' simgesidir. Bu nedenle, her devletin ekonomik gücü parasından anlaşılır. İmparatorluklar yıkılmadan önce, parasal gücünü kaybeder.

Osmanlı İmparatorluğunda ilk para, Osman Bey zamanında bakırdan basıldı. Ekonomide önemli parasal bir kural vardır. Maden değeri para değerini aşınca, para piyasadan kaybolur. Bakır fiyatlarındaki artış, bakır paraların piyasadan çekilmesine neden oldu. Orhan Bey döneminde gümüşten para basılmaya başlandı. Akçe tabiri oradan geliyor.

Fatih Sultan Mehmet döneminde ise altın para basıldı. Altın, gümüş ve bakır paralar tedavülde kaldı. Madeni para sisteminin zafiyeti her dönem yaşanmıştır. Bu durum ise ayrı bir inceleme konusudur.

Osmanlı altın karşılığı kağıt para sistemine, Osmanlı Bankası ile geçti. Osmanlı Bankasının sahipleri uluslar arası bankerler idi. Fiili olarak, 1863 yılında İstanbul’da faaliyete başladı. Altın karşılığı Osmanlı Kaimelerini basıyor ve Osmanlı Devletine kendi parasını borç veriyordu. Ekonomiden haberi olmayan Osmanlı Devleti, kendi parasına faiz vermenin bedelini iflas ile ödedi.

Osmanlı Bankası 1881 yılında Düyunu Umumiye İdaresini kurarak ''Osmanlının finansal egemenliğine'' son verdi. Para basma hakkını kaybeden Osmanlı yıkılma sürecine girdi.

1914 yılında Devlet, Osmanlı Bankasına şüphe ile bakmaya başladı. Zira, Osmanlı Bankası ''Düyunu Umumiye paraları ile'' İtalyan ordusunu finanse etmiş ve Osmanlı 1912 yılında Trablus Savaşını kaybetmişti. Libya ve 12 Adaların kaybının gerisinde Osmanlı Bankası vardı.

1914 yılında alınan bir karar ile Osmanlı Bankasından para basma hakkı geri alındı ama, iş işten geçmişti. Bankacılık faaliyetlerine devam edebilmesi için Fransız ve İngiliz Müdürlerin görevden alınması şartı konuldu.

1924 yılında, Cumhuriyet Osmanlı Bankasının tüm imtiyazlarını kaldırdı. Ancak, 1930 yılına kadar Hazinedarlık görevi devam etti. 1930 yılında kurulun Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına, tüm yetki ve görevleri devredildi.

İlginçtir, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasını kuranlar da, Osmanlı Bankasının eski sahibi olan uluslararası bankerler idi. Sadece ismi değişmiş ve Hazineye yüzde 15 pay verilmişti. Kanun ile Hazinenin payının artırılamayacağı hükme bağlanmıştı.

Hiç kimse kendini kandırmasın, ülkenin geri kalmasına sebep de aramasın. Bankerlerin sahip olduğu TC Merkez Bankası ''TL yi basıyor'' aşırı kar ediyor. Parayı alıp gidiyor ve ülke sürekli döviz ve sermaye sıkıntısı çekiyordu. Bu durum Rahmetli Demirel gelene kadar devam etti.

1970 yılında Rahmetli Demirel TC Merkez Bankasındaki hisselerin yüzde 51'ini Hazineye devreden kanunu çıkardı. Yer yerinden oynadı. Rahmetli Demirel şapkasını bir kaç kere aldı gitti ve geldi.

Bankerler Türkiye'yi 25 cente muhtaç hale getirdiler. Finansal kaosa sürüklediler. 1980 Darbesi yapıldı. Amaçları belliydi. Merkez Bankasını geri almak. Fakat Zincirbozandaki Hapishaneden Rahmetli Demirel ''vatana ihanet suçu işleniyor'' diye bağırınca, hiç kimse cesaret edemedi.

2001 krizinin gerisinde de bankerler vardı. Amaç Merkez Bankasındaki hisselerini geri almak idi. kemal Dervişi gönderdiler. Ancak Rahmetli Demirel’i aşamadılar. Sadece ''Merkez Bankası özerk olmalıdır'' kuralını koydular. Ki bu sayede azınlık hisseleri ile bürokratları denetleme imkanına sahip olabileceklerini biliyorlardı.

Dönemin Başbakanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan ''sen kimin merkez bankasısın'' diye boşuna söylemiyordu. Halen bankerlerin merkez bankasında yüzde 19,12 hissesi devam ediyor.