Merhaba dostlarım.

Bu ara çok tembelim. Kitap okuyamıyorum, örgü öremiyorum, yazamıyorum bile. Oysa aklımda zibilyon tane fikir, iş ve çalışma varken ben aylak aylak dolanıyorum. Ruhum daralıyor bazen. Bazen de yerli yersiz boş vermelere girişiyorum. Nedense bilemedim.


Son iki haftadır yazamamamın sebebi de bundan ibaret. Yaz bana yaramadı. İnşallah böyle devam etmez diyeyim. 


Gelelim bu günümüze. Çok şükür. Ayaktayım hala. Korona, karantina derken dolu dolu üç ayı geride bıraktık. Belki de daha fazlası. (Artık hafızam eskisi kadar iyi değil) Neler öğrendik, neler gördük, neler yaşadık? Ve daha neler göreceğiz?


Geçen hafta kendime bir ödül verdim. Ceyda Düvenci’nin kurduğu kitap kulübüne katıldım. Muhteşem 23 kadınla tanıştım. Öyle derin hayat hikâyeleri var ki; kendi kendime sen ne yaşadın ki dedim. O kadınlardan bir tanesi koronadan hayatını kaybeden doktor Muharrem İdiz’in kızı idi. Muharrem İdiz’in kardeşi de doktordu ve o da hayatını koronadan kaybetti. Durumun ciddiyetini anlamayanlar için söylemeliyim ki hayatını kaybeden insanların yakınlarına bakınız. Bu hayat bu denli basit değil ve hiç birimizin garantisi yok.


Bu kulüpte bir de Betül Akırmak isimli bir kadın var. Bir kız annesi. Kızı doğduktan sonra hastalık başlıyor. Yürüyemiyor, dengede duramıyor, konuşamıyor. Betül Hanım asla vazgeçmiyor. Tedaviler, eğitimler, elinden ne gelirse hep fazlası için çabalıyor. Şu an kızı Nehir yürüyebiliyor ama sadece konuşamıyor. Bizden tek isteği çocuklarımıza hastalığı olan çocukları anlatmamız ve toplumda yer görebilmeleri. O kadar haklı ki bir anne daha ne ister.


Atanamayan öğretmenler, işini bırakmak zorunda kalan anneler, mücadele içinde olan doktorlar ve benzeri 23 muhteşem kadın ile hayata bakış açım o kadar değişti ki! Hani ev almak için çabalıyoruz, arabamız olsun, lüks içinde yaşayalım diyerek hayatta neleri kaçırmışız şimdiye dek. Asıl lüks ruh sağlığı, huzur. Unutmuşuz. Hep bir koşmaca, hep bir telaş, hep bir hırs. Emin olun ki insan tüyleri dikelerek dinlediği hikâye olunca, vazgeçebiliyor birçok şeyden. 


Mesela, kızımla vakit geçirirken down sendromu veya çeşitli hastalıkları olan insanların hikâyelerini izliyoruz. Garip karşılamasın ve iç içe yaşanabileceğini bilsin. Kitap okurken illa bana bir şeyler katabilecek türde seçmeye çalışıyorum. Çoğunlukla işim gereği edebi okurdum bu ara yeniden kişisel gelişim üzerine araştırıyorum. (yeniden deme sebebim üniversitede iki sene insan psikolojisi ve kişisel gelişim üzerine okumalar yapmıştım.) Gözümden çok gönlümü doyurmaya çalışıyorum. Ve inanın kim ne demiş, ne yapmış umurumda dahi değil.


İşin özüne gelirsek sen değişirsen her şey değişir. 

Kendi içinizdeki ışığı sadece kendinize tutmayın. Bir lafınızdan bin ders çıkaracak insanlar olabilir karşınızda. Ya da siz karşınızdakinden bir şey öğrenebilirsiniz. Ve inanın hayat çok kısa. Bir virüse bakıyor her şey. Ve biraz daha normalleşmeyelim lütfen. Karadenizli damarımıza sahip çıkıp bana bir şey olmaz demekten vazgeçelim. Bir süre daha. Gerisi aydınlık olacak emin olun. Ben hep şunu söylerim yine söyleyeyim; “umut daima var, umutsuzluktan arta kalan zamanlarda”. Yani bir saatin beş dakikasında umutsuz isen kalan elli beş dakikası umut doludur.


Umutlu ve aydınlık dolu bir gelecek diliyorum hepimize. Kendinize çok dikkat edin. Sağlıcakla kalın.