"İşsiz kalırsam" diye düşündü

22 yaşında.

 "İşsiz kalırsam” diye düşündü

23 yaşında

 "İşsiz kalırsam" diye düşündü

24 yaşında

Ve zaman zaman işsiz kalarak

"İşsiz kalırsam" diye düşündü

50 yaşına kadar.

(Nazım Hikmet)

Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör atanması sonrası gündeme gelen üniversite özerkliği konusunda bizlerin de söyleyecekleri var. Ülkemizde akademik yaşam üzerindeki baskılar sadece bu dönemde görülmemiş, üniversiteler uzun yıllar boyunca iktidarın gözünü diktiği kurumlardan olmuştur.

*

27 Mayıs 1960 darbesine giden kilometre taşlarından biri de 27-28 Nisan olaylarının Ankara ve İstanbul'da yoğunlaşması ve buna daha sonra Harp Okulu öğrencilerinin katılımı idi. 555K ile formüle edilen gençlik hareketi, özünde özerk üniversite talebini içeriyordu. Demokrat Parti iktidarının anti demokratik uygulamalarına karşı 1960 darbesi sonrası görece daha özgürlükçü bir ortam gelişti. Bu özgürlükçü ortamdan gençlik ve üniversiteler de kısmen yararlandılar. Üniversitelerde bilimsel ve idari özerklik akademik çalışmaların da önünü açtı. İşçi sınıfının örgütlülüğü ve sendikal yapılar toplumsal gelişmede bir lokomotif görevi gördüler. Dünyada esen sol rüzgârlardan da etkilenen toplumsal gelişme süreci, bilim ve siyaset çevrelerinde olumlu yankılar yarattı. Ancak uluslararası sermaye "Türkiye'de sosyal gelişme ekonomik gelişmenin önüne geçmiştir" tespitini yaparak, soruna yeni bir askeri müdahale ile daha GERİCİ bir çözüm bularak, süreci tersine çevirmek istiyordu. 1965’te başlayıp 1968’de doruğa ulaşan gençlik mücadelesi ve üniversitedeki boykot ve özel okul karşıtı eylemler müdahalenin sözüm ona gerekçesini oluşturdu.

*

Kısa süre sonunda 12 Mart diktatörlüğüne gidildi. Diktatörlük sendikaları, gençlik örgütlerini, üniversiteleri ve tüm ilerici güçleri yeniden dizayn ederek toplumsal mücadelenin dışına itti. Bu süreçte üniversiteler terör ve anarşinin odağı olarak görüldüğü için yeniden daha katı ve kontrol edilebilir kuvvetler haline getirildiler. Bu tablo üniversitelerin bilim ve idari özerkliğini ortadan kaldırdığı gibi bilimsel çalışmalara da ket vurdu.

*

1970'lerin son yarısında dünyada esen ve 1980’lerin başında doruğa ulaşan küresel neoliberal politikalar, ancak örgütlülüğün (işçi sınıfı ve emekçi kesimlerin örgütlülüğü) ve üniversitelerin toplum dışına iteklenmesini gerektiriyordu. Bunun için de parlamentonun feshi ve yeni bir darbenin gerçekleşmesi kaçınılmaz gözüküyordu. 12 Eylül 1980'de Amerikan emperyalizminin "bizim çocuklar becerdi" itirafı darbenin rengini ve niteliğini ortaya koymaya yetiyordu. Bu üçüncü darbenin esas hedefleri arasında da üniversiteler vardı.  "Dizginlerinin ele alınması" gerekiyordu. Darbeciler bir YÖK yasası çıkartarak günümüze uzanan süreci başlatmış oldular. 1980 darbesi ile başlayan süreç toplumun üzerinden ama daha çok sol cenahın üzerinden buldozer gibi geçti. Toplumun ilerici kuvvetleri olan üniversite gençliğine büyük darbeler indirdi.

*

Eğitimin paralı hale getirilmesi ve parası olan okusun mantığı eğitime hâkim olmaya başladı. Gelişmeler devlet üniversiteleri yerine vakıf üniversitelerine daha çok imkân vermeyi ve bu üniversitelerin bütçeden daha büyük pay almalarının yolunu açtı. Bütçeden vakıf üniversitelerine öğrenci başına verilen pay daha da arttırıldı. Hacettepe, ODTÜ, İTÜ ve birçok devlet üniversitesinin pabucu dama atılırken, birkaç bina ve bir iki öğretim üyesi ile pıtrak gibi özel ve devlet üniversiteleri açılmaya başladı. Yetmedi bilimsel ve özerk üniversitelerin kıyımı birde rektör ataması yapılarak günümüz kurallarına uyduruldu. Akademik personel, idari personel ve öğrencilerin etkilerinin hiç olmadığı atama yöntemi ile rektör atamaları uygulanır hale geldi. OYSA ÜNİVERSİTELER; Bilimsel çalışmanın odağı, Yöneticilerini kendilerinin seçtiği, Bilim insanlarının özgürce çalıştığı ve düşüncelerini ifade ettiği, Uluslararası bilim çevreleri ile bilgi ve çalışma yöntemleri konusunda sürekli iletişim halinde olan, İdari ve bilimsel özerkliği olan, Öğrencilerinde yönetimde temsil edildiği ve özgürce örgütlenebildiği, Ülke yönetimi ile ilgili düşünce oluşturma ve toplum ile paylaşma fırsatı verilen kurumlardır...Bu böyle biline!

*

YORUM VE ÖNERİLERİMİZ: Ülkede olup bitenler göz önünde bulundurulduğunda akademinin gelmiş olduğu durumda dünya sıralamasında dereceye girmek mümkün değildir. Türkiye üniversitelerinin saygın üniversiteler arasında yer alması yukarıda yer verilen noktalara gösterilecek hassasiyetle bağlantılı diye düşünüyoruz..

Sözümüzü Her zaman olduğu gibi güzel bir Giresun Türküsü(Karşılaması) ile bitirelim. Ömer Akpınar'ın bu güzel eserini Yücel Paşmakçı hocamız notaya almış. Sonsuz teşekkürler.

Bağlamam perde perde

Düşürdün beni derde

Ayak üstü duramam

Seni gördüğüm yerde.

 

Sevgiler.