Sanıldığı gibi insan çok akıllı bir yaratık değildir. Hayvansal tarafı ağır basıyor. Insanı hayvandan ayıran en önemli fark "sorgulayıcı" olmasından kaynaklanıyor. Sorgulamayan insanın, hayvandan farkı kalmıyor.
Bilgi çağına adım attık. Ancak, etrafımız cahilden geçilmiyor. Cahil insan sorgulamıyor. İnanıyor. İnancı ile ters düşen olguları kabul etmiyor. İnsanın bu zaafını, en kolay din adamları ve siyasiler kullanıyor.
Sorgulama konusunda geleneklerin büyük etkisi var. En çok mahalle baskısı şeklinde oluşuyor. Toplum halinde yaşamanın gereği, insanı sosyolojik değerleri kabule zorluyor. Sorguladığı halde insan, içinde yaşadığı toplumun inancına göre davranıyor, ibadet ediyor.
Eğitim ile "sorgulayıcı insan" yetiştirmek mümkün. Eğitim, önce ailede başlıyor. Aile "inancına göre eğittiği bireyi" sorgulayıcı olarak yetiştirmez ise, felaket başlıyor. Zira, ailede alınan eğitim kolay değişemiyor.
Siyasal otoriteler "sorgulayıcı vatandaş" istemez. Zira, sorgulama başladığı anda "hesap sorma aşamasına" geçilir. En önemlisi, topladıkları "vergilerin hesabının" sorulması ve siyasal meşruiyetin tartışılmasıdır.
Sorgulayıcı bireyi idare etmek zordur. Bu nedenle, siyasi otoriteler "sorgulamayan ve fakat kolay inanan" insan yetiştirmek üzere "eğitim düzeni" kuruyor.
Refah seviyesi de mühim. Fakir insanın "sorgulayacak zamanı" yok. Kendini yeniden üretime hazırlamak ve ailesini geçindirmek için çok çalışıyor. Sorgulayacak zamanı kalmıyor. İnanmak kolayına geliyor.
Bu nedenle, siyasal otoriteler, fakir ve cahil kitleleri tercih ediyor. Ezberci dini eğitime ağırlık verilerek, çok inanan ve fakat sorgulamayan, fakir kalmaya aday, mesleksiz insan tipi yaratıyor.
Çok inanan, az sorgulayan toplumlar geri kalıyor. Az inanan ve fakat çok sorgulayan toplumlar ilerliyor. İnsan olmanın ve toplumsal gelişmenin yolu "sorgulamaktan" geçiyor.