Dedem Abdurahman Kara Filistin’deki Osmanlı Ordusunda Çavuş idi. Gazze Savaşından Gazi olarak döndü. Çocukluğum, Gazze Savaşı ve Arap isyanı ile ilgili olayları dinlemekle geçti.
Dedem '' ne arabın yüzü ne Şam’ın şekeri'' söylemini sürekli tekrar ederdi.
Sene 1916 Araplar isyan etmiş. Filistin'deki Osmanlı Ordu Komutanı, sürekli çavuşları topluyor ve ''asker dikkat etsin'' diye talimat veriyormuş. Zira, sokakta tek kalan askerleri, Araplar arkadan vurup öldürüyormuş. Öldürmekle kalmıyor, Araplar ölü askerin karnını deşiyormuş.
Ordu Komutanı ''karın deşmeye'' bir anlam verememiş. Tahkikat yapmak üzere, çavuşlardan kurulu bir ekip görevlendirmiş.
Soruşturma sonunda gerçek ortaya çıkmış. İngiliz casuslar ''Türkler altın para maaş alıyor, kaybetmemek için yutuyor, karınlarını deşince bulacaksınız'' diye, Arapları kandırmış.
Araplar, öldürdükleri Türk askerlerinin karınlarını deşerek, altın arıyorlarmış.
Bu gerçeği öğrenen Ordu Komutanı askerlerin içtima etmesini emretmiş. Olayı anlatmış ve ''herkes abdest alsın beddua edeceğiz'' talimatı vermiş.
İmam ''biz bu topraklarda insanların malını, ırz ve namusunu korumak için geldik, Araplar ise bizlere ihanet edip arkadan vuruyor. Yüce Allahım bu milleti kahreyle, yüz yıl süreyle kan ve göz yaşı dinmesin....'' diye beddua okumuş.
On binlerce asker ''Amin'' diyerek, yer-gök inlemiş.
Bedduanın tuttuğunu yaşayarak görüyoruz. Osmanlıya baş kaldıran ve Türkleri arkadan vuran Arap Aleminin, 103 yıldan beri kan ve göz yaşı dinmiyor.