Kasvetli bir hasretle, yeni doğan güneşi sayıklıyorum.

Böyle nice aydınlıklar çaldı ahımı...

Kör sokaklar ikliminde aydınlık günleri sayıyorum.

Keşke bilseydim en başından dostumu düşmanımı.

 

Karşılaştığım isimsiz serüvenlere yenisini ekliyorum.

Kaybettiklerime bakıp ders çıkarıyorum.

Güveneceğim limanlar arayıp,

Asaletli çınar ağacıma yaslanıyorum.

 

Yıkık harabelerle birleştikçe,

Gözler namludaki gözyaşlarıyla başbaşa kalıyor.

Üstelik şimdi oyuncağım da yok.

Ağlayarak sırrımı aşacağım.

 

Yüreğimin uçurumlarından atıyorum derdimi.

Paylaştıkça azalacakken ızdırabım;

Gözyaşlarınla yıkıyorum ellerimi.

Sözde bitecekken acı savaşım.

 

Elimden geldiğince hayat vermeye çalıştım,

Kederle pençeleşen, yosun tutmuş çağlayana.

Ve yüzdükçe ölü deniz misaliydi kalbim;

İsyan eden şu inatçı karanlığa.

 

Haykırışlarım derin ormanlarda kaybolurken bu gece

Sessizliğimi duymuş tüm komşular.

Dağa taşa dostluğunu yazdım kelimelerce,

Kıskanan bedenler uçurumdan bir bir atlamışlar.

 

İliklerimizdeki senfoniydi,

Malubiyetlerin en ağırıyla selamlaşan.

Ruhumuzdaki göçebelikti,

Gece gündüz karartı ve elde mumla dolaşan.

 

Kaderimizdeki çaresizlikti,

Hayata karşı bıçak çektiren.

Fırtınadaki öfkeydi,

Bize kaybettiklerimizi susarak özlettiren.