Öğrencilik hayatımda ayrı zamanlarada, kompozisyon derslerinde iki kez açıklayarak (1963 senesinde Trabzon lisesinde 1.ci sınıf öğrencisiyken rahmetli hocam İsmet Savaşkan'da ve 1965 senesinde Ordu Lisesinde 6 Fen öğrencisiyken Hocam Ziya Hurşit Gönül'e) iyi not aldığım, beğendiğim bir atasözü vardır; ''Yükseklerde hem yılana, hemde kartala rastlanır, biri sürünerek diğeri uçarak yükselmiştir''  Bu sözün öncelikle,coğrafi konumdaki oluşumuna göz atarsak; Yükseğe ulaşan sürüngen bir canlının,bulunduğu alçak yerden, ulaşacağı yüksekliğe çıkıncaya kadar arada rastlayacağı, dağ, dere, bitki örtüsü,çeşitli coğrafi engellerle hava koşullarından kaynaklanan sıcak soğukla, rastlayabileceği diğer tüm engelleri hemde sürünerek,ve aradaki yükseklik farkını tırmanmak için önemli enerji harcayarak,uzunca bir zamanda yorularak,ama aştığı her engeli azimle yenerek ulaşmış olmasıdır anlatılmak istenen.

Yüksekte bulunan Kartal,doğası gereği kendisinde bulunan uçabilme yeteneğini kullanarak,zevk içinde kanat çırpıp,aşağıdaki manzarayı göz ucuyla seyrederek,belkide rastlayacağı bir avı olup olmadığınıda gözlemleyerek,olası rüzgar yada yağmur dışında önemli bir engelle karşılaşmaksızın kolayca ve kısa zamanda bulunduğu yere ulaşmıştır. Bu sözün biz insanoğlunun bulunduğu pozisyondaki konumunu ve statüsünü analiz ederek kavrayabilmenin önemli bir ayıraçı olduğunu düşünüyorum.                                                                   

                                                                                       

                                                                                        

 Hayatta karşılaştığımız,iş adamı,doktor,öğretmen,sanatkar,usta,v.s. tüm insanların bulundukları noktaya gelirlerken yaşayageldikleri bir yol haritası vardır.                                                                                          Varlıklı bir ailenin,iyi beslenerek,özel hocalardan ders alıp,iyi yaşam koşullarında bulunan bir yerleşim yerinde,dünyanın her türlü nimetinden zahmetsizce yararlanarak geçen bir gençlik dönemi sonunda ulaştığı yükseklerde bulunduğunu düşünelim.                          Bebek  iken anne dışında bakıcılararı vardır,okul öncesi kreşlerde eğitim almıştır,özel şoförle ve bakıcısıyla okuluna,sporuna gidip gelmiş, ailesiyle her yaz yada kış yurt içinde ve yurt dışında tatillere gitmiş,özel hocalardan,enstrüman ve yabancı dil dersleri alarak çocukluk ve gençlik yılları geçmiştir.            Yaşı 18 olunca istediği arabayı alıp,arkadaşlarıyla gezip eğlenmiştir.Onun için,sinema tiyatro,yurt içi yurt dışı istediği maçı izleyebilmek,giyim kuşamda,sınır sorunu yoktur.                    Sonunda,yukarda bahsettiğim mesleklerden birinde tahsilinide yaparak hayata atılmıştır.Ancak,varlıklı ve olanaklı bir aileden geldiği için,ailesinin konumuna göre,ya babasının fabrikasında üst düzey yönetici olarak,yada torpille,istediği okulda öğretmen,yada hastanede doktor,yada saygın bir firmada mühendis olarak hayata sorunsuz ve zahmetsizce başlamıştır.

       Birde,Anadolunun kuş uçmaz kervan geçmez bir köyünde,yedi çocuklu bir fakir ailenin,ilkokula yaşında gidememiş,ortaokul ve liseyi çiftli öğretimde 60-70 kişilik sınıflarda,öğretmen bulunmadığından dışardan derse gelen kasabadaki Doktor,Mühendis,muhasebeci yada avukatın öğrencisi olarak,lastik ayakkabı,yırtık elbise,yetersiz beslenme koşullarında okuyan bir genci düşünelim.Ana okulu anası,Kreşi otlattığı hayvanları,oyuncağı kabağın ortasındangeçirdiği süpürgelik sapı (Erika),tatili ailesiyle,Fındık,Çay,Pamuk,Zeytin,tütün toplamak yada birinin yanında çırak olarak çalışmaktır.Lise bitinceye kadar gidebildiği en fazla okuduğu Lisenin bulunduğu İl yada İlçedir.Evinde gazete okunmaz,Tv,yoktur.Suyu köy ortasındaki çeşmeden taşır,Tiyotrayı Üniversite okuma şansını yakaladığında görsede,o seviyedeki kültürle bugüne ulaşmadığı için kolay adapte olamaz.Bilgisayarı derslerde görür.                                                                                              Bu iki genç,Üniversite hayatında, aynı sınıfta aynı seviyede ve aynı hocadan ders almaya çalışırlar.Aradaki farkı ancak,derslerdeki başarıyla kapatmaya çalışırlar.Ama her iki gurubunda içten içe bir rahatsızlığı varsada,okul bitinceye kadar bu yolu birlikte katetmeye çalışırlar.                                     Hayata atılldığı gün,herkesin bu seviyeye ulaşırken rastladıkları uğraşlarla,aldıkları,kültür altyapısı,beceri ve azmi işin akışını birden değiştirverir.

Sürünerek yükselenler,pes etmez yılgınlık göstermez ve azimle yaptığı işte başarı elde derse,Kolay yükselenlere karşısında, kısa sürede mesleğinde yada iş hayatında fark yaratmaya başlarlar.

Hayat koşullarında, belli zaman içinde,dışardan bakanlar bu kişiler arasındaki gelişim ayrıcalığını fark edemeselerde, bu kişilerin olaylara yaklaşımları,yaptığı işte,çalıştığı ortamdaki insani ilişkilerinde zamanla bu oluşum farkı hissedilmeye başlanır.

Ulaştığı başarıyı,hazmederek,kapris yapmaksızın, kıskançlık krizine girmeden,özümseyerek elde eden kişinin,işiyleve ilişki içinde olduğu insanlarla olan yaklaşımıyla iletişimi daha güvenilir ve insani unsurlar içerdiği gözlemlenir.

Yükseklere emeksiz  ve sıkıntısız gelmiş olanlara haksızlık etmek istemem.Onların iyi şartlar altında,zahmetsizce ve iyi koşullarda ulaştıkları yükseklerde, insanlara hizmet ve kazanç bakımından daha erkenden yardımcı olmaları elbette yaşamın doğası gereğidir.Yetiştikleri aile,iyi kültürlü ve iyi ahlaklı bir aileyse,çocuklarınıda şımartmadan bu düsturda büyütmeyi başarabilmişlerse,elbette bu tür insanların topluma katılımı daha erken ve katkısı daha fazla olur.

Benim vurgulamaya çalıştığım,karşımızdaki kişilerin bugünkü mevki,makam ve pozisyonuna bakarak,tümünün bulunduklara yere eşit koşullarda geldikleri düşüncesine kapılmayalım. Her Bireyin kendince bir hayat öyküsü vardır,hepside birbirinden oldukça farklıdır.Zahmetli ve zor olanıda,Kolay ve emeksiz olanıda bir ülke gerçeğimizdir.

Tüm ayrıcalıkların kaldırıldığı bir ülkede,huzur ve rahat içinde yaşayıp büyümesini arzu ettiğimiz torunlarımız'a gereken ortama sağlamak dileğimle,tüm insanlara,sevgi ve saygılarımla

  G Ü N A Y D I N diyorum.

Ahmet Kırca.

     ORDU