Dünyayı nasılsa kurtaramıyoruz.

Konu komşuya da düzen veremiyoruz. Suriye için eleman eğitip donatsak, "azat-bozat, Tanrım sen gözet" deyip köprüden atsak Esat'tan da fesattan da kurtulamıyoruz. Mısır'ı, İran'ı, Irak'ı, Ürdün'ü, Katar'ı, Arap Emirliklerini istediğimiz kıvama getiremedik.

Kuzey Irak bile ayar tutmuyor. Yeni Osmanlıcılığın cılkını çıkardık.   

 

***

Kendimize dönelim bari.

Cumhurbaşkanı seçmiştik. Yok o illa "ben başkan olacağım" diyor.

Ben sizin bildiğiniz cumhurbaşkanlarından olmam. Ben konu mankeni değilim. Ben noter değilim, diyor.

 

***

Ben bile ne çok cumhurbaşkanı görmüşüm. Ben doğduğumda Celal Bayar cumhurbaşkanı imiş. Peşinden 60 ihtilâli ile Cemal Gürsel, sonra Fahri Korutürk, peşinden 12 Eylül darbesini yapan Kenan Evren köşke çıkmış. Kenan Evren de 'devlet başkanı' ünvanını seviyordu. Sonra Turgut Özal ilk sivil Cumhurbaşkanı oluyor. Ardından Süleyman Demirel, onun peşinden Ahmet Necdet Sezer, onun da peşinden Abdullah Gül kardeşimiz Çankaya'ya çıkıyor.

İşte.. Son olarak da R.Tayyip Erdoğan...

O köşkü sevmiyor, Çankaya'dan hoşlanmıyor.

Kendisine çiftlikte saray yaptırıyor.

 

***

Son 12 yıldır Türkiye şaşırtıcı bir ülke oldu.

Terör örgütü ile masaya oturuldu, Abdullah Öcalan'ın itibarı devlet meselesi oldu. Devlet bir tarafta saraydan bir tarafta köşkten idare ediliyor oldu. C.Başkanı parti eş başkanı gibi oldu. C. Başkanı hükümetin icraatını eleştiriyor, Başbakan Yardımcısı ona cevap veriyor. Aynı partili Ankara Belediye Başkanı Başbakan Yardımcısına 'çeteci' diyor. O da ona, "ağzını yırtarım, terbiyesiz, sen Ankara'yı sattın!" diyor.

 

***

Muhalefet elini ovuşturacakken, havuz medyası "boşuna sevinmeyin, buradan size ekmek çıkmaz" diye keyif kaçırıyor.  Size bugünlerde dışarıdan bir mektup gelse, "memlekette ne var ne yok, nasıl gidiyor işler" diye sorsalar, ne cevap vereceksiniz?

-Hiiiç işte! Yuvarlanıp gidiyoruz...