1 Mayıs olayları milletimizin AKP iktidarının 11 yıllık icraatlarına tepki olaylarıdır. Millete yapılan haksız ve hukuksuz uygulamalara tepki olaylarıdır. Bu olaylara siyaset dilinde “Milli reaksiyon” adı verilir. Gezi parkı ve sonrası olayları da “Mili reaksiyon” lardır. Bu reaksiyonlar bir avuç çapulcu olayları değildir. Birer milli hareket ve birer milli uyarıdır.

Toplumlar çağımızda bilim verilerine göre yönetilirler. Anayasalarına göre yönetilirler. Geçmişteki mücadelelerden alınan güce ve derslere göre yönetilirler. Yönetime seçilenler veya atananlar bu görevlerine yeminle başlarlar. Ama Türkiye’mizde bu kurallara 14 Mayıs 1950 den beri uyulmuyor. Peki diyeceklesiniz ki bu kurallara uyulmuyorsa neye uyuluyor. Sizin de bildiğiniz gibi harici bedhahların emirlerine uyuluyor.

Meramımızı daha açık ve yönetimdeki arkadaşlarımızın da anlayabileceği şekilde yazalım; 1950 yılında demokrasi gereği seçimle işbaşına gelen Demokrat Partisi kendisini iktidara getiren Anayasaya, ulusal iradeye, bilime hukuka ve Atatürk İlkelerine uygun davranmadığından 27 Mayıs 1960 müdahalesi olmuştur. Ancak ne var ki o gün bu gündür DP nin izlediği Anayasaya, bilime, hukuka ve Atatürk ilkelerine aykırı yoldan bir türlü siyasetimiz ayrılamamıştır. 1950 de demokrasi kahramanlarımızın Anayasamıza ve Atatürk ilkelerine aykırı davranışları ana başlıklar halinde şöyle özetleyebiliriz.

1.      Denk bütçe ilkesinden sapılarak açık bütçe ve enflasyon dönemine girilmesi

2.      Laik eğitim yerine Dini eğitime de yer verilmesi

3.      Cumhuriyet hukukunun yavaş yavaş ortadan kaldırılarak sermaye hukukunun ve sömürgeci hukukunun yerleştirilmesi

Ne yazık ki müdahale dönemlerinde de bu üç temel ihanete devam edilmiştir. Çünkü bu ihanet uygulamaları harici bedhahların 30 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyetimizi yıkmaya karar verdikleri zaman ortaya koydukları ilklelerdir. Cumhuriyetimiz, kuruluşundan bu yana en kritik günlerini yaşamaktadır. Çok yönlü sinsi bir işgal ile küresel güçlerin örtülü sömürüsü sürdürülmekte ve ülke bütünlüğümüzü yıkıp ulusal birliğimizi parçalamak isteyenlerin çabaları yoğunlaşmaktadır. Siyasal iktidar, bu tehlikeli durumu halkın gözünden kaçıracak her türlü propaganda ve baskı aracını en etkili biçimde kullanmaktadır.

Milletimizin göstermiş olduğu bu milli reaksiyonun sonuçlarını kendi çıkarlarına çevirmek için emperyalizm ve dâhildeki işbirlikçileri ellerinde geleni yapmışlardır ve yapmaktadırlar. Toplumların idaresinde eğitilmiş insan çok önemlidir. Toplum yönetimi ve eğitilmiş insan ilişkileri şöyledir.

Eğitilmiş insan bir hizmeti

En kısa sürede en az sarfiyatla ve en doğru olarak yerine getirir. 1950 yılından bu yana bu ilke de rafa kaldırılmıştır. AKP yönetiminin böyle bir derdi hiç olmamıştır.

Bir devlet hizmetini kim en iyi yapar bu konuda bilgi ve deneyimi en iyi kimin var sorusunu sorarak görevlendirme yapılmıyor. Ya hangi ölçü ile görevlendirme yapılıyor? Benim emirlerimi kim daha sadık olarak yapar işte o göreve getiriliyor. Devletimizin bütün üst görevleri üzülerek belirtelim ki bu şekildeki insanlarla doldurulmuştur. AKP iktidarının da iflası bu nedenle gerçekleşmektedir. İşte iflasın özeti:

-Altın temel alınırsa hayatımız %650 pahalanmıştır

-Ücret ve maaşlarımız %50 azalmıştır

-Türk hazinesinin alım gücü altın temel alınırsa %40 azalmıştır

-Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü tehlikeye girmiştir.

- Yargı bağımsızlığı vardır diyebilecek bir Türk vatandaşı kalmamıştır

-Açık bütçeler enflasyon ve hayat pahalılığı milletimizi tam manasıyla iflasa sürüklemiştir

Ne yazık ki AKP iktidarı ve Sayın Başbakan hala daha olayları anlayarak çıktıkları hukuk yoluna bir türlü dönmek eğiliminde gözükmüyorlar. Davranışları ve verdikleri beyanatlar bu görüşümüzü doğrulamaktadır.

Biz yanıldık açık bütçeler yaptık. 11 senede toplam açığımız 340 milyardır. 11 senede 340 milyar TL milletin cebinden alınmıştır. Bunun için oluşan birikime Millet tarafından hak ettiğimiz reaksiyon gösterilmiştir. Demiyor diyemiyor. Çünkü “ONLAR NE YAPTIKLARINI BİLMİYORLAR” (*)
(*) İsa peygamberin çarmıha gerilmeden önce söylediği son sözü