"Türküm doğruyum, çalışkanım..." diye başlayan ve her sabah ilköğretim okullarında okutulan 'Andımız', 1933 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip tarafından hazırlandı ve uygulamaya konuldu. Daha sonra bazı dönemlerde değiştirilerek bugünkü halini aldı. 2013 yılında Hükümet, bu metni hak ve özgürlüklere aykırı saydı ve Andımızın okullarda okunmasına son verdi.

Bu karara karşı Türk Eğitim-Sen, iptal davası açtı. Danıştay 8. Dairesi, açılan davayı kabul ederek 2018 yılında 'Andımızın okullarda okunmasına karar verdi ama hükümet bu karara uymadı. Millî Eğitim Bakanlığı ise, Danıştay 8. Dairesinin "Okunsun" şeklindeki kararının iptali için karara itiraz etti.

İtirazın görüşüldüğü Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Mart 2021'de bakanlığın itirazını kabul etti ve Danıştay 8. Dairesi'nin "Ant okunsun" kararı yürürlükten kalktı. Millî Eğitim Bakanlığı'nın istemi ile andımızın okullarda okunmaması kararı kesinleşmiş oldu.

Andımızı kaldırın karar üzerine başlayan tartışmalarda kimi çevreler kararı haklı bulurken kimi çevrelerde Andımızın kaldırılması kararının çok yanlış olduğunu ileri sürdü.

Kararı doğru bulanlar:

"Her sabah okula girerken küçücük çocuklara asker gibi yeminler ettirilmesini doğru bulmuyorum", "Zorunda mıyım",

"Hiç kimsenin, faşizmin tüm dünyada yükseldiği İkinci Dünya Savaşı öncesi, Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip'in 'zamanın ruhuna' uygun bir kafayla kaleme aldığı bir yemini her sabah tekrar etmeye mecbur bırakılamayacağımı düşünüyorum",

 "Ama bazılarımız için yıllarca kimliklerinin inkarının bir simgesi, eski dünyaya ait otoriter bir metin, 'varlığım armağan olsun' gibi hiç de pedagojik olmayan bir metin", dediler.

Aydın Engin de Andımızın sözlerine karşı çıkarken; "Her sabah 'Türküm' diyen çocukların içinde Balkan Savaşı'ndan itibaren göç dalgalarıyla gelmiş Müslüman Boşnak, Pomak hatta Arnavut çocukları da vardı" dedi ve ayrıca, "'Eğer Türk'sen doğrusun, yalan senden uzaktır. Çalışkansanız. Tembellik senden uzaktır' vurgusu çok açık. Peki her sabah milyonlarca çocuk güne niye böyle bir 'yalanla' başlatılır? diye devam etti.

Okullardan Andımızın kaldırılmasına karşı olanların ise tepkileri çığ gibi büyüdü. Bu görüşte olanlar da:

"Andımızın, yıllarca Türkiye'deki birlik ve beraberliğin, ulus bilincinin oluşmasında katkıları bulunmuştur. Ulusal ant okul çağından itibaren bir arada olabilme, temel ülkü etrafında birleşebilme anlayışını verir."

 "Ant niye kaldırılıyor?" İsteyen Andı içsin niye engel oluyorsunuz? Ant içmek istemeyenlere tabi mi olacağız? Bu süreç Cumhuriyeti yıkma sürecidir. Sıra İstiklal Marşına gelecektir."

  "Türk milletiyle problemi olan birtakım çevrelerin 'Andımız kaldırılsın' diye bir gayreti vardı. Bunlar ya tarihten gelen bir hesaplaşma içerisinde olanlar ya soy özürlü ya da beyin özürlü insanlardı. Burada Türklük vurgusundan ve duygusundan bir rahatsızlık var."

 "Bu ülkeyi yönetenlerin Türk çocuklarının 'Ne mutlu Türküm diyene' demesinden rahatsız oldukları ortaya çıktı. Daha önemlisi bu bir başlangıçtır. Meclis'teki andı da mı kaldıracaklar, daha ileri gidip askerin yaptığı yemini de mi ortadan kaldıracaklar." gibi ve benzeri gerekçeler ileri sürdüler.

Bu tartışmalarda olayın pedagoji yönünden çok Andımızın metninde bulunan "Türküm" kavramı tartışmanın odağı olmuştur. Tam da bu bağlamda Anayasamızın 66. Maddesi gündeme gelmektedir.

Anayasamızın 66/1 maddesinde: "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür" denilmektedir. O halde hem Andımızda ve hem de Anayasada yer alan Türk kavramının ne anlama geldiğini tartışmak gerekir.

Bu tartışmaya başlarken millet kavramına da açıklık getirmek gerekmektedir. İncelediğim tüm bilimsel yazılarda millet anlayışı objektif ve sübjektif olmak üzere iki faktör ile değerlendirilmektedir. Objektif millet anlayışında belirli bir dili konuşmak, belirli bir ırk mensubu olmak, dini bağlar, belli bir coğrafyada yaşamak, öne çıkarken, sübjektif millet anlayışında ortak bir tarihe ve kültüre sahip olmak, birlikte yaşama isteği, tasayı ve kıvancı paylaşmak gibi kavramlar öne çıkmaktadır. 

Şimdi şu soruyu sormak gerekmiyor mu? Anayasamız ve Andımız da geçen "Türk" sözcüğü objektif bir değerlendirme midir yoksa sübjektif bir değerlendirme midir? Bir başka deyişle Türk Milleti hangi faktörlerle belirlenmiştir?

Bu konuda 1961 Anayasası döneminde Anayasa Mahkemesi 11-14 Şubat 1975 tarih ve K.1975/23 sayılı Kararında sübjektif milliyetçilik anlayışını kabul etmiştir:

"Milliyetçilik... Anayasanın (1961) Başlangıç bölümünde özlü anlatımını bulan, 'bütün fertlerini, kaderde, kıvançta ve tasada ortak bölünmez bir bütün halinde, millî şuur ve ülküler etrafında toplayan ve milletimizi, dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak millî birlik ruhu içinde daima yüceltmeyi amaç bilen Türk Milliyetçiliğinden başka bir anlam taşımamaktadır. Irkçılık, Turancılık veya bir din veya mezhep doğrultusunda bütünleşmeyi amaçlayan inanışlar... 'Türk Milliyetçiliği' anlamının dışındadır" derken,

 1982 Anayasası döneminde verdiği kararlarda da sübjektif milliyetçilik anlayışını yenilemiştir. Anayasa Mahkemesi 18 Şubat 1985 tarih ve K.1985/4 sayılı Kararında şöyle demiştir: "Atatürk Milliyetçiliği, Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi Türk sayan, dil, ırk ve din gibi düşüncelerle yapılacak her türlü ayrımı reddeden, birleştirici ve bütünleştirici bir anlayışı temsil eder"

Anayasa Mahkemesi, 10 Temmuz 1992 tarih ve E.1991/2, K.1992/1 sayılı Kararında, Atatürk

milliyetçiliği hakkında şöyle demiştir:

"Atatürk milliyetçiliği... ayrımcı ve ırkçı bir kavram değil, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkının, kökeni ne olursa olsun, devlet yönetiminde tartışmasız eşitliği, içtenlikli birliği ve birlikte yaşama istencini içeren çağdaş bir olgudur... Türk devletinin vatandaşları arasında etnik ya da diğer herhangi bir nedenle siyasal veya hukuksal ayrım söz konusu değildir... Türkiye'de... Ulusal bütünlüğün temeli ortak kültüre, laiklik ilkesiyle akla, mantıklı düşünceye, sağduyuya, adalete dayanan 'Atatürk milliyetçiliğidir. Anayasa, Türk Devleti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi resmiyette Türk adıyla tanıtan birleştirici ve bütünleştirici bir milliyetçilik anlayışına sahiptir"

Bu karardan sonraki kararlarında da Anayasa Mahkemesi özetle:" Kökeni ne olursa olsun, ulus içinde herkes ayrımsız biçimde yer almakta, ulusun birliği olgusu böylece somutlaşmaktadır. Ulus, tarihsel ve sosyal gelişmenin yarattığı birlikte yaşama olgusudur. Irk gibi antropolojik ve filolojik niteliklere dayanan dar bir kavram da değildir" görüşündedir.

Önceki Anayasalarımız ile 1982 Anayasası'nın gerek ruhu ve gerekse sözü ile, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkının, kökeni ne olursa olsun ayrımcılığı dışlayıp "ulus" yapısı içinde kaynaşmayı öngördüğü kuşkusuzdur.

Sonuç olarak;

Anayasanın 66. Maddesinde ve Andımızda geçen "Türk" kavramını Anayasa Mahkememizin yorumladığı gibi sübjektif faktörlerle değerlendirirsek andımız marşımızın okunmasında (pedagojik değerlendirme hariç olmak üzere) sakınca yoktur.

Tam aksine biz 66. Maddeyi ve Andımızda geçen "Türk" kavramını objektif faktörlerle değerlendirirsek yapılan eleştiriler doğru olabilir.

Bu konuda ilginç olan konulardan biri de konuyla doğrudan doğruya ilgili olan Millî Eğitim Bakanlığının suskunluğudur.