Sene 1992 yılıydı. Karaköydeki iş hanında, Avukat bir ortağımız vardı. Benim gibi o da iş hanını, yazıhane olarak kullanıyordu. Türkiyenin ünlü bir avukatıydı. Ünü Mason olmasından kaynaklanıyordu. Mason Losacısında Üstad makamına ulaşmıştı ve herkes onu tanıyordu. Sık sık buluşur, ülke ve dünyadaki olayları tartışırdık.

Bir gün beni ziyarete geldi. Bu kez farklı bir durum vardı. Ciddi şekilde bana ''yanımda fotoğrafım olup olmadığını'' sordu. Var dedim. Benden iki adet fotoğraf vermemi rica etti.

Ne amaçla istediğini soramazdım. Kendisini, Adalardan tanıyor. Yazın her gün, akşamları birlikte adaya gidiyorduk. Yıllardan beri iş hanı ortaklığımız devam ediyordu. Saygısızlık etmiş olurdum. Çekmecemde hazır fotoğraflardan 2 adet verdim. Bakışımdan etkilenmiş olmalı ki, açıklamak zorunda kaldı. ''Seni Mason locasına önereceğim'' dedi.

Aradan bir ay geçmişti. İş hanında kiracım olan akaryakıt şirketinin sahibi, yanında iki kişi ile ziyaretime geldiler. Kiracım, gelenler ile beni tanıştırdı ve çıktı. Locadan geldiklerini anlamakta gecikmedim. Konuştuk.

''Olayın benim dışımda geliştiğini'' açıkladım. Masonların amaçlarının bana uymayacağını kibarca söyledim. Efendice yolcu ettim.

Kiracım olan Akaryakıt Şirketi sahibi de Masonmuş. Onların peşinden kendisi de geldi. ''Olmadı Şinasi Bey, keşke red etmeseydin'' diye sitem etti.

Aynı yıl Ankarada Doçentlik Sınavına gidiyorum. Kızılcahamamda mola vermiştim. Rahmetli kardeşim Kadir araç telefonundan beni aradı ''Abi boşuna gidiyorsun, seni imtihanda bırakacaklarmış'' diye uyardı. Nerden öğrendin diye sordum. ''Kiracımız Mason var ya o söyledi'' dedi. Umursamadım. İmtihana girdim. Dedikleri gibi de oldu. Güçlerini bana gösterdiler.

Umurumda değildi, zira ben amatör idim. Ekmeğimi kendi işimden kazanıyordum. Fakat, onlar beni her gördüklerinde, red edilmenin ezikliğini yaşıyordu.