Herkese merhaba.

Karantinanın son gününde neler yapıyoruz? Bu son günü nasıl değerlendiriyoruz? Bitmese diyor muyuz acaba?

 

Bir yerden sürekli para akışı olsaydı ben bitmesin derdim. Çalışmak ve hayatımı idame ettirebilmek için para önemli. Hatta çok önemli. Bu devirde kimse kara kaşınız kara gözünüz için size destek olmuyor. Ya da size karşılıksız bir şey vermiyor. Buna da gerek yok. Kendi adıma söyleyeyim, insanın kimseden bir beklentisi olmayınca; daha huzurlu ve daha mutlu yaşamayı öğreniyor.

 

Hatta beklenti içerisine girmek bile başlı başına hastalıktır diyebilirim. Beklentinizin karşılığını alamayınca daha dibe çakılıyorsunuz. Derinlere daldıkça açılan enkazda boğulmaya başlıyor, biri kurtarsın beklentisine giriyorsunuz. Bu beklenti de gelmeyince abuk subuk haller, davranışlarla serseri mayın misali nerede patlayacağı belli olmayan insancıklar oluyoruz. İnsancık diyorum buradaki -cık eki ne kadar aciz ve yardıma, tedaviye muhtaç olduğumuzu gösteriyor.

 

Aklı başında her bireyin bence terapi ve tedavi görmesi gerekiyor. Neden derseniz çağımız gerçekten akıl almaz durumlara gebe. Öyle bir zamandan geçiyoruz ki! Ensesine vur ekmeğini al değil. Mideye kadar kolların sokulduğu, çıkarılan ekmeklerden nemalanan insanlarla yaşamaya çalışıyoruz. Sizin düş kırıklıklarınızdan, hayallerinizden, hayata bakış açılarınızdan, sizin arkadaşlarınız ve akrabalarınızla olan iletişiminizin bozulmasından, sanki çıkarları varmışçasına faydalanan, sözüm ona asalak gibi geçinenler olduğu sürece akıl sağlığımız pek yerinde olamıyor maalesef.

 

Birilerine terapilerden söz açtığımda; “ben deli miyim” diyor hemen. Evet delisin. Çünkü bu devirde boş, dedikodulardan beslenen, hazırcılık, doğadaki olaylara tepkisiz, vurdumduymaz, hazırcı bakış açısıyla ömrünü tamamlamaya çalışıyorsan delisin kardeşim. İki kere ikinin dört ettiği kadar delisin.

 

Sokak hayvanına bir kap su vermemiş, bir bitkiye Yaradan’ı anımsayarak bakmamış, dilenenlere burun kıvırmadan bakan, sokak çocuklarının gerçekten sokakta mı olup olmadığını düşünmeden yaşayan çok bilmiş ve merhametli(!) insancıklar olarak çoğu şeyi hak ediyoruz. Başımıza gelen her şeyi hak ediyoruz. İnanıyorum ki Yaratıcı da başımıza verdiği musibetlerin bizlere ders niteliği olsun diye veriyordur. Ama ders ve ibret alan nerede?

 

Her savaşta olduğu gibi İsrail ve Gazze cephelerindeki savaşları kınıyoruz. Nereden? Yahudi üretimi akıllı cep telefonlarımızla, bilgisayarlarımızla kınıyoruz. Boykota çağırıyoruz. Ürünleri kullanmayalım diyoruz. Arkadaşım hangisini kullanmayacaksın? Soruyorum sana? Uyandın mı, uyumaya devam mı ediyorsun? Yoksa gerçekten uyumak ve bilinçsizce yaptığınız klavye kahramanlıklarınız hoşunuza mı gidiyor? Savaşta ölen çocuklara kaçınız dua ettiniz? Elinizi açıp hanginiz yardım dilediniz Yaratan’dan? Ben söyleyeyim pek azınız bu bilinçte. Çünkü kolay olanı seçip sürü timsali gidenlerin peşine takılmak kolay olan değil mi? Ama sizin gibi yazıp, çizmeyen, story atmayanı yaftalamak değil mi kolay olan. Kolaya kaçan milletiz biz. Her şeyi en basite indirgemeye alışık. Kendi sözleri bile olmayan çekilmiş fotoğraflar ve yazılarla kınayan siz; hiç dua ettiniz mi o küçücük bedenlere? Bindiğiniz arabanızdan vaz geçtiniz mi boykot namına? Kullandığınız deterjanlardan ödün vereniniz var mı? Bugün evinizde haberleri izlediğiniz televizyon bile nerenin üretimi araştırdınız mı? Kuru kuru boykot edelim bakalım kimi nasıl kurtaracağız? Daha sokaktaki hayvanlara, bitkilere yardımımız dokunmuyorken, hatta bedenimizdeki can bile bize ait değilken onu yerden yere vurup, sağlıksız, kıymetini bilemeden dedikodu, kin ve haset ile besliyorken, kendimize faydamız yokken merak ediyorum kime nasıl faydamız dokunacak?

 

Dua edenleri ve etrafına bilinçle yaklaşan insanları bu yazımda ve hislerimde tenzih ederek yazıyorum. Çünkü çoğunuzun yaptığını bilmemekle beraber yapmadığını bilebilecek kadar da görebiliyorum.

 

Ruhumuz yaralı bizim. Gönlümüze bahar gelsin diye daha çok bekleriz.

 

Peygamberlerimiz buyurmuş ki; “başkası adına edilen dualar daha kıymetlidir”. En son ne zaman başkası adına dua ettiniz? Sözde Müslüman bir ülkede yaşıyoruz. Müslümanlık komşusu aç uyurken kendi tok uyuyamayan değil miydi? Bir ay Ramazan ve geçen hafta bayramını kutladık. Basmakalıp fotoğraflarla bayram mesajları attık birbirimize. Kim gerçek hisleriyle hiç aramadığı birini aradı? Bayramını kutladı. Ramazan'da nefsi tutabilmek kolaydı. Fitrelerle vicdanını rahatlatmak da... Şimdi kimler gerçekten Müslüman anlayışı benimseyerek yaşayacak merak ediyorum. Beni de ilgilendirmez ama en azından artık yargılama olaylarınızdan vazgeçmeyi öğrenmelisiniz. En azından kimsenin hayatına o sadece koku almaya lazım olan burnunuzu sokmamayı öğrenmelisiniz.

 

Aslında o kadar fazla söylemek istediğim durumlar var ki! Bana ayırdığınız kıymetli vaktinizi fazla çalmamak adına burada noktalamayı seçiyorum. Gerçekten beş dakikada anlatmak istediğim duygularımı umarım sizlere aktarabilmişimdir. Bir kişinin dahi yüreğine dokunmuşsam ne mutlu bana.