Ulusal Hasıladaki artış, ekonomik büyüme anlamına gelir. Ulusal hasıla arttığı halde, vatandaş ''benim gelirim neden artmıyor'' diye soruyor. Haklıdır.

Bu sorunun iki nedeni var. Birincisi, gelir bölüşümündeki adaletsizlik. İkincisi yüksek oranlı işsizliktir.

Malesef, gelir bölüşümündeki adaletsizliğin temelinde, sermaye birikimindeki eksiklik yatıyor. Eksik sermaye birikimine, ekonomi yüksek faiz ile karşılık veriyor. Çünkü, emek-sermaye bileşiminde hangisi nisbi olarak az ise, ekonomi onun lehine işliyor. Emek az ise ücret artıyor. Sermaye az ise faiz artıyor. Bu kuralı, suni uygulamalar ile önlemek mümkün olamıyor. Sosyal devlet ilkeleri uygulanarak denenmiştir. Türkiye de deniyor. Ancak, ekonomi, uygulamanın önünü yüksek oranlı enflasyon ile kesiyor.

Ekonomide doğal işsizlik diye tabir edilen bir oran vardır. Bu oran yüzde 4 ile ölçülüyor. İşsizlik yüzde 4 'ün üzerinde olduğu zaman, ekonomik büyüme ücretliye yansımıyor. Üretimin artması için, işsizler istihdama katılıyor. İstihdama katılan işsizler ile sermaye, ekonomik büyümeden gelen gelir artışını paylaşıyor. İşsizlik oranı yüzde dördün altına düşmedikçe, büyüme, vatandaşın gelirinde artış yaratmıyor.

Türkiye için, bankaların hesapladığı bir oran var. Her bir birim büyüme, 160 bin kişiye iş veriyor. Bu oran kolay değişmiyor. Nedeni, ülkemizdeki üretim artışı, emek istihdamına bağlı olarak gerçekleşiyor. Çünkü, üretim emek yoğun yapılıyor.

Geçen yıl yüzde 11 büyüdük. İstihdamdaki artış, 11 x 160 000= 1.760.000 kişiye ulaştı. Bu yıl, yüzde 7 civarında büyüme gerçekleşecek. 1.140. 000 ilave insana iş verilecek. Yeterli mi ? Hayır.

Mevcut, 4 milyon civarında işsiz var. Her yıl nüfus artışından bir milyon emek, iş piyasasına katılıyor. Ayrıca, yabancı göçmenler var. Sayıları 4 milyonu geçiyor.

Büyümenin vatandaşa yansıması için, en az üç yıl üst üste, yüzde 10 civarında ekonomik büyüme yakalamamız gerekiyor.

Yakalana bilir mi ? Evet. Bunun için ekonomik akıl ile hareket etmek gerekiyor.