Geçenlerde tesadüfen elime geçen, beni 6-7 ‘li yaşlarıma götüren siyah- beyaz fotoğraf…

Ne kadar erken yaşta iş hayatına atılıp sorumluluk almışsın babam… 18 yaş… Gezme, okuma, hayatı tanıma yaşı.. Sen o yaşta 1956 yılında önünde poz verdiğin bakkal dükkanını işletmeye başlamışsın.(şu an Babam ve kardeşlerimin iş yeri olan Altaş Arçelik bayiinin olduğu yer.. )

İki sene sonra askere giderken(1958..) Muhittin Pazarcıoğlu’na devretmiş askerlik dönüşü tekrar işinin basına geçmişsin ne akıllıca bir iş yapmışsın, düzenini bozmadan devam etmişsin. Uzun yıllar sonra 1969’da inşaat malzemesi satışına başladın kendimi bildiğim yıllarda.. Demir, çimento, sac, çivi vs. 1993’de Bosch bayii şimdi de Arçelik bayii …Yer aynı, mekan aynı, sokak aynı ama yaşanmışlıklar, iş sahipleri, mağazalar, insanlar farklı..

Fotoğrafta, dedem Ateşin Dursun, kucağında kardeşim Yılmaz, arkada beyaz gömlekli, kravatlı babam Ferhat, ekose gömlekli amcamın oğlu Orhan , diğerlerini hatırlayamadım ve yine oralarda oynarken, tesadüfen objektife yakalanan ben..

Kömürcüler sokağı denirdi çok eskilerde.. Şimdi Barbaros oldu. Direğin arkasında, köşe başında, altı hasır, arkası ve kolları ahşap sandalyesinde oturur hem güneşlenir hem de sabah kahvesini içerdi keyifle dedem. Hemen hemen aynı saatlerde.. Akşamüstü güneş karşı kaldırıma vurduğunda o tarafa geçerdi arkadaşlarıyla… Beni de yanı başına alır, fincanın tabağına kahve koyar yudum yudum içmemi sağlar o arada da “kahve içen kızlar kara olur “der gülümseyerek şaka yapardı.

Bir arka sokaktaki evimizden hoplaya zıplaya babamın işyeri olan bakkala gelir en çok sevdiğim şekerlerden bir avuç alır biraz da sakız koşa koşa arkadaşlarıma vermek için ayrılırdım oradan.. Sürekli yapardım bunu.. Babam da hiç kızmazdı..

O yıllarda o bakkalda kalem, kitap , silgi, şeker, un, bulgur, pirinç vs. gazyağı, ip, urgan, lamba, lüks vs. kısaca her şey vardı. Hem pastane, hem kitapçı, hem manav kısacası market.. Yani tüm ihtiyaçları karşılayan tek ve güzel bir bakkaldı.

Kaldırım dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. Arnavut kaldırımı bu mu? Belli bir düzen olmadan gelişi güzel döşenen irili ufaklı taş kaldırımdı bu.

Orta camiinin arka çıkış kapısından başlayıp Gazi Köprüsü’ne kadar uzanan bu cadde üzerinde unutamadığım işyerleri ve sevdiğim büyüklerim vardı.. Rumlardan kalma taş bina ve ahşap evlerde estetik açıdan renk katıyordu kömürcüler sokağına..

Bakkal mahallenin kalbiydi bence. O mahallede ne olup bitiyorsa mahalle bakkalı bilirdi. Güven, samimiyet ve sıcak ilişkiler ne aklınıza geliyorsa vardı.. Defteri vardı babamın.. Alışveriş yapanlar yazdırır ay sonunda ödeme yaparlardı. Veresiye dedikleri buydu heralde..1990’lı yıllardan sonra bakkallar yerlerini Büyük Marketlere bıraktı. Veresiye kültürü de yavaş yavaş öldü. Kredi kartlarıyla alışverişler arttı. Her işyeri sahibi, sabah erkenden hafif su serperek süpürgeyle mağazalarının önünü , kaldırım taşlarını süpürürdü.. Sessiz huzurlu bir sokaktı kömürcüler sokağı..