Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu (DBŞT) “Yasar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” (Yaşar Ne Heye Ne Ji Tuneye) oyunuyla İKSV 19. İstanbul Tiyatro Festivali’ne katıldı.
Yerli ve yabancı tiyatro ve dans topluluklarının iki yılda bir Mayıs ayında, üç hafta boyunca izleyiciyle buluştuğu uluslararası bir etkinlik olan İstanbul Tiyatro Festivali DBŞT oyuncularını ağırladı. Aziz Nesin’in yazdığı Mehmet Emin Yalçınkaya’nın Kürtçe’ye çevirdiği Yasar Ne Yaşar Ne Yaşamaz adlı oyun Haldun Taner Sahnesi’nde iki gün oynandı. Ferhat Keskin’in yönettiği koreografisini Serhat Kural’ın yaptığı oyunda, M. Emin Yalçınkaya, Vural Tantekin, Özcan Ateş, Elvan Koçer, Leyla Batği, Ayşe Sır, Berrin Çelik, Mehmet Musaoğlu, Mesut Erenci, Şahabettin Dağ ve Kemal Ulusoy rol aldı.
Yönetmen Ferhat Keskin tarafından revize edilerek güncellenen oyunda, bölgedeki ve Gezi’deki toplumsal olaylara gönderme yapılarak, yaşanan olaylarda polisin kullandığı gaz bombaları hicvedildi. Oyunda ayrıca oyunun kahramanı Yaşar’ın kimlik meselesi özelinde varlığını ispat etme çabası ile Kürt halkının kimlik ve hak arama mücadelesine gönderme yapıldı. Oyun izleyici tarafından büyük beğeni topladı.
Yönetmen Keskin,DBŞT’nin bu tür festivallere katılmasının ön yargıları kırmada çok önemli olduğunu belirterek, “Sanat insanların bilinçaltına hitap ettiği için ön yargıları kırmada uzun vadede daha etkilidir” dedi. Kürt tiyatrosunun 5 yıl öncesine kadar hiç hak etmediği halde izole edildiğini ve kendi yağında kavrulduğunu aktaran Keskin, “Kürt Tiyatrosunun başka ulusların tiyatrosuyla buluşması, onlarla yarışır halde olması, görünür kılınması Kürt Tiyatrosuna kazandırır. İleri götürür. Kürtlerin de başka bir şekilde tanınmasına faydası olur” diye konuştu.
Keskin, Kürt bir yönetmen ve oyuncuların olduğu bir projede hikâyenin Kürt sorunuyla ilişkisine temas etmenin kaçınılmaz olduğunu vurgulayarak, herkesin kendi koşullarına göre şekillendirebileceği bu karakteri kendilerini ilgilendiren bir yerden ele aldıklarını ve dramatik kurgusuna sadık kalarak duygusal yansımalarının ne olduğuna dikkat ettiklerini söyledi.
Keskin, "Türk tiyatrosunun klasiklerinden olan ‘Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’ı biz bir Kürdün gözüyle okuduk. Ve gördük ki, bu oyun Türkiye'de Kürtlerin devletle olan 90 yıllık ilişkisini anlatıyor. Kürtler bu ülkenin vatandaşı olarak devlete karşı, askerlik veya vergi ödeme gibi görevlerini yerine getirdiğinde var, kendi hakları söz konusu olduğunda ise yok sayılmıştır. Ve devlet bunu her zaman, defterine uydurmasını bilmiştir. Kürt de yaşadığını kanıtlama çabasından ve haklarını istemeden vazgeçmemiş, direnmiştir. Oyunda dil konusunun da çeşitli açılardan irdelendiğini ifade eden Keskin " Burada toplumsal ve politik bir gerçeklik görünür kılınıyor. Yaşar’ın Türkçe'yle karşılaştığı yerler hep bürokrasiyle ilişkili oluyor. “Her dil özünde masumdur. Ama diller enstrümantalize olduklarında masumiyetlerini yitirirler. Bu da bir konu oyunun içinde. Kürtler aralarında Kürtçe konuşurlar. Devletle ya da bürokrasiyle karşılaştıklarında Türkçe konuşulur. Bir Kürt köylüsünün karşısına bir Türk hep üniformalı gelmiştir çünkü. Bu da hikayenin başka bir yönü” diye konuştu.
“SEYİRCİYE PENCERELER AÇIYORUM”
Çalışmalarında seyirciye öğreticilik yapmak istemediğini anlatan Keskin, “Bundan ziyade onlara pencereler açmaya çalışır, onların o pencerelerden bakıp kendilerince bir şeyler görmesini isterim. Onları düşünmeye, hayal kurmaya davet etmeyi severim. Örneğin oyunumuzun bir yerinde oyunculardan biri duman makinesini alıp sahneye sıkıyor, bu arada bir sonraki sahne tekniki olarak hazırlanıyor. Burada kimi seyirci gaz bombasını, Taksim'i, kimi Diyarbakır'ı, kimi ise bir bulutun sahneye düştüğünü görüyor. Oyunu izleyen her kişi kendi hikayesini kursun istiyorum. Edilgen bir seyircim olsun istemiyorum. Edilgen seyirci tiyatroyu öldürür” şeklinde konuştu.
Sanatçı Deniz Güney'in bağlamasıyla söylediği şarkılarla eşlik ettiği oyunda; söylenen Kürtçe şarkılar ve geleneksel ezgiler oyunun melankolisini desteklemede yardımcı oldu.
OYUNUN KONUSU
Yaşar, okula başlarken nüfus kaydına göre ölmüş olduğunu öğrenir. Bundan sonra hiçbir olayda da yaşadığını anlatamaz. Ama iş babasının vergi borcunu ödemeye gelince “resmen ölü” olduğunu söyleyip kurtulamaz da. Sevdiği kızla evlenemez, çünkü nüfusta kaydı yoktur. Babasından kalan mirası alamadığı gibi, yaşadığını ispat için başvurduğu bürokrasi girdabında kaybolur. Baba olur, oğlunu nüfusa kaydettiremez ve memura hakaretten düştüğü cezaevinde hayatı öğrenir. Aziz Nesin'in devlet ve birey ilişkisini sorguladığı bu oyunda, “vatandaş” Yaşar'ın bürokrasi karşısındaki ezilmişliği anlatılıyor.
Kaynak: iha