Doktorlara ve sağlık çalışanlarına gösterilen şiddet sürdürülürken, doktorlar hakkında açılan dava sayılarında da büyük artış var. Sağlık Bakanlığı verilerine göre, son 10 yılda sağlık çalışanlarına açılan dava sayısı 5933.Bu davalardan kabul veya kısmen kabul edilen davalar nedeni ile 172 milyon lira tazminat ödenmesine hükmedildi. Davaların konusu doktor, hemşire, ebe ve diğer sağlık çalışanlarının hastanın tedavi ve sonrasında ki kusurları ile verdikleri zarardı.

Anayasamızın 125. maddesine göre idare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür. 129. maddesine göre de memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açıla bilinir. Sağlık çalışanlarına karşı gösterilen şiddet, açılan davalar ve çalışma koşulları nedeni ile Türk tıbbının durumunda ilginç bir gelişme yaşandığı Tıpta Uzmanlık Sınav (TUS) nedeni ile anlaşıldı. Çünkü artık doktorların yüksek puan almalarına rağmen bire bir hasta ile karşı karşıya olan uzmanlık dallarını seçmedikleri, buna karşılık hastalarla karşılaşmadan çalışabilecekleri biyokimya, pataloji, radyoloji gibi uzmanlık dallarını seçtikleri saptanmış durumda. Bu konuda 5/ Mayıs / 2022 günlü Cumhuriyet gazetesinde çıkan Prof. Dr. Osman İnci’nin “Sağlıkta büyük tehlike” başlıklı yazısını okumanızı tavsiye ederim. Prof İnci haklı olarak çocuk hastalıkları, iç hastalıkları, kadın hastalıkları ve doğum, çocuk cerrahisi, kalp ve damar cerrahisi, gögüs cerrahisi ve acil tıp dallarının kontenjanlarının boş kaldığını açıklıyor.

Bu arada gerek kendimin ve gerekse yakınlarımın rahatsızlıkları nedeni ile benim de hastanelerde işlerim ve gözlemlerim oldu.

Gelir durumu yüksek olanların gittikleri bazı özel hastanelerde tedavi giderleri de çok yüksek rakamlara ulaşıyor.

Kızılay’a ait Bakırköy'deki bir hastaneye giden semt sakinleri de fiyatların önce den daha makul olduğunu şimdi artığını ve başka ilçelerden gelenler ile yabancılardan kendilerine sıra gelmediğini belirtiyorlar.

Türkiye’de bazı uzmanlık dallarında sağlık hizmetlerinin iyi olması ve kur farkından ötürü yabancı hastalar bakımından tercih ediliyor. Saç ektirmeye gelenler bile var.

Devlet hastanelerinde en çok Suriyeliler var. Onlar da insan elbette ki yararlanacaklardır ama onlara verilen hizmet ve karşılığı dikkat çekici.

Sağlık Bakanının açıklamasına göre bugüne kadar Suriye'lilere 97 milyon poliklinik hizmeti verilirken 3 milyon yataklı tedavi hizmeti sunulmuş. Doğan bebek sayısı 754 bini çoktan geçmiş. Tüm bu hizmetlerin ücretlerinin nasıl karşılandığı da düşündürücü.

Aslında az gelirli ve yoksul halkın elinden tutan yine devlet hastaneleri.

Örneğin İstanbul Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim Araştırma Hastanesi özellikle geceleri acil kısmında çok sayıda hastaya hizmet vermek zorunda. Onlarca hasta aynı anda dertlerine çare aramak için oraya koşuyorlar. Hastane çalışanları canla başla koşturuyorlar ama buna rağmen hastalar bazen kendi aralarında bile tartışmalara girince hizmet vermek zor oluyor. Devlet hastanelerinin hemen hemen hepsinde asansör sayısı yetersiz. Su ve elektrik tesisatlarının onarılması gerekiyor. Odalar perde ile ayrılmış iki kişilik. Oysa büyüklüğü değiştirilmeden iki kişilik odalar mimari bir düzenleme ile tek kişilik oda haline getirilebilinir.

İstanbul Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim Araştırma Hastanesinin Başhekimi Prof.Dr.Gökhan Tolga Adaş 1963 doğumlu olup Genel Cerrahi Uzmanı ama ayrıca İstanbul Üniversitesi İşletme Bölümünde yüksek lisans yapmış. Yıllar önce Prof. Dr Peker Sandallı, rahmetli Prof. Dr. Murat Dilmener ve Metin Turfaner ile tanışmıştım. Onlarda gördüğüm insan sevgisini Gökhan hocada, Prof.Dr Vildan Ayşe Yayla’da, Prof. Dr Murat Gençbay, Prof.Dr M. Raşit Tükel, Prof Dr İ.Celal Bilgiç’de, Dr. Ayhan Şahin, Doç Dr. Fatma Nihan Çağlar da, Doç.Dr. Ergun Çetinkaya’da Dr. Mehmet Pişirici’ de ve daha birçok genç doktorda gözledim. Doktorlarımız ülkemiz için büyük kazanç ve yetişmiş insan gücü en büyük zenginliğimizdir.

Öte yandan Türk Tabipler Birliği şiddet ve yakınmalar nedeniyle çok sayıda doktorun yurt dışı başvuruları için TTB’den “iyi hal belgesi” aldığını açıklıyor.

Bu insanlara “varsın giderlerse gitsinler”demek doğru bir çözüm yolu değildir. Çalışma ve fiziki koşulları iyileştirilmeli ve ayrıca sağlık çalışanlarına görevleri sırasında veya görevleri dolaysıyla işlenen kasten yaralama suçu CMK kapsamında katalog suçları kapsamına alınmalıdır.