Eşitlik insan ideasıdır. Kulağa hoş gelir. Fiiliyatta ise, doğal düzen eşitsizlik üzerine kurulmuştur. Doğuştan insan kör-topal-mongol geliyor.

Binlerce yıldan beri, düşünürler eşitsizliği ortadan kaldırmak için çareler ürettiler. Sıradan insanlar ''ikna dolu eşitlik ideası'' uğruna hayatlarını verdiler. Başarılı olamadılar. Eşitsizlik üzerine kurulu yaşam devam ediyor.

Beni en çok etkileyen EKONOMİK EŞİTSİZLİK olmuştur. Nedenini yıllarca araştırdım.

-2400 yıl önce PLATON (Eflatun) dahi ekonomik eşitsizlikten rahatsız idi. Ekonomik eşitsizliği ortadan kaldırmak amacıyla Sicilyada kurduğu ''ekonomik eşitlik düzeni'' başarısız olmuştu. Halk, açlıktan isyan etmiş, Platon esir pazarında satılmıştı. Esir pazarında, Platonu tanıyan bir talebesi satın alıp, özgürlüğünü bağışlamıştı.

-İslam dininin, insanlar arasında kabul görüyor olmasının gerisinde ekonomik eşitlik vardır. Hz. Muhammed, ekonomik eşitliği sağlamak amacıyla İNFAK HÜKÜMLERİNİ getirmiştir. İnfak, bağışlamak anlamına geliyor. Kuran ''İhtiyacından fazlasını bağışlayacaksın (infak edeceksin)'' diyor. İhtiyaçtan fazlası bağışlandığı zaman, servet birikmiyor. Servete dayalı ekonomik eşitsizlik ortadan kalkıyor.

Hz. Muhammed, yaşadığı dönemde infak hükümlerini uygulamıştır. Ölümünden sonra, araplar kurala uymadı ve ihtiyaç fazlasını bağışlamadılar. Birinci Halife Ebubekir döneminde ''irtidat savaşları'' başladı. Çok kafa kesildi ama, sonuç alınamadı. Halife Ebubekir '' İnfak kuralını, kırkta bir zekat olarak'' kurala bağladı. Bu Kuranda yapılan ilk değişikliktir. Ve ekonomik eşitsizliğin, sosyolojik gücünü gösteriyor.

-Karl Marka işçilere ''Zincirlerinizden başka kaybedecek neyiniz var'' diyor ve ekonomik eşitliği savunuyordu. İlk uygulama, 1917 Rus Devriminden sonra başladı. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ''Ekonomik eşitlik'' ideası üzerine kuruldu ve 73 yıl uygulandı. Uygulamada, ekonomik eşitlikten uzaklaştırıcı ekonomik faaliyetler yasaklandı. Faiz yasaklandı. Servet birikimini önleyici kurallar konuldu. Üretime ve tüketime eşit katılma uygulaması yapıldı. Sonuç başarısız. Zira, ekonomik eşitlik, gelişme ile çelişiyor. Nitekim Sovyetler ''ekonomik başarısızlık'' nedeniyle 1990 yılında dağıldı.

Soru şudur. Neden ekonomik eşitlik gelişme ile çelişiyor? Bu soruya cevap iki başlık altında verilebilir.

1. Üretime eşit katılan bireyler, en az üretenler seviyesinde eşitleniyor. Üretime katılanın ''özel bir çıkarı'' olmadığı zaman, en az çalışana bakıyor. O kadar emek harcıyor. Bu durumu, devlet memurlarında görebilirsiniz. Az da çalışsa çok da çalışsa memur aynı maaşı alacağı için en düşük seviyede çalışan kadar üretime katılıyor. Sonuç, verimsiz bürokrasi ortaya çıkıyor. Toplam üretimde aynı sonuç, daha düşük seviyede gerçekleşiyor.

2. Tüketimde eşitlik kuralı uygulandığı zaman, birey en çok tüketen seviyesinde eşitleniyor. Çünkü, tasarruf etmesinin bir anlamı yok. Eder ise, tüketim eşitliği kurulmak amacıyla, tasarrufuna el konuluyor. Sonuç, tüketim aşamasındaki eşitli, toplamda en çok tüketimi gerçekleştiriyor.

Gelişme için çok üretip az tüketmek ve çok tasarruf etmek gerekir. Halbuki, ekonomik eşitlik az üretip, çok tüketmek gibi ekonomik sonuç yaratıyor.

Az üretip çok tüketmek ekonomik gelişme ile çelişiyor. Nitekim, tasarruf etmesini beceremeyen toplumlar, geri kalıyor.