Her şeyin güzelleştiği, hayatın çirkinleştiği, sıkıcılaştığı bir dünya artık yaşadığımız yer. Parlak neon ışıklarıyla çevrili

Işıktan bir dünya mutlu etmiyor bizi artık, içinde her şeyin olduğu insanın olmadığı rezidanslar da, son model otomobiller de, akıllı evler de, son model cep telefonları da.

Eski dünyanın ritüelleri, renkleri yok artık, hayalleri yok, heyecanları yok. Yavanlaşıyor gittikçe hayat, sıkıcılaşıyor her şey. Mutsuz ve her şeyi tüketmiş, kendisi de tükenmiş bir insan soyuyla karşı karşıyayız.

Kıtalar keşfedilmiş, kutup noktaları bulunmuş, en ücra ormanların içine girilmiş, en yüksek dağlar geçilmiş, Ay'a gidilmiş, gezegenlere yolculuk başlamış, uzay istasyonları kurulmuş, dünyanın öbür ucuyla konuşulmuş, okyanusların sırrı çözülmüş, kısaca merak ettiğimiz hiçbir şey kalmamış.

Ne denizkızları kalmış gemicilerin hayallerini süsleyen, ne de cinler periler kalmış ormanların derinliklerinde korkunun ve sevincin timsali, ne de köpüklü sularında tanrıların, tanrıçaların yüzdüğü denizler, ne Olimpos Dağı'nda yaşayan tanrılar tanrıçalar ne de Anka Kuşu. Kaf Dağı da.

Mutsuzluğu tamamen ekonomiye bağlayanlar, bilin ki onlar sizden daha iyi olanaklarla yaşamadılar, sizin bir saatte gittiğiniz yolu onlar haftalarca yürüdüler, evleri sizinkilerden daha güzel değildi, teknolojinin nimetlerinden yararlanmadılar sizin gibi; ama mutluydular, hayalleri vardı, huzurla kalkıyorlardı yataklarından, mutlu sabahlara uyanıyorlardı.

Neyse ki ben de bunları yazarak mutlu oluyorum ve yine, neyse ki yazı var. (gülmeyin)

Öğrencim Cemil Gündoğdu’dan alıntı.

            Adıyaman/ Besni