Evler...

Bize neler anlatıyor, içinde neler saklıyor, hangi duyguları barındırıyor ve karmaşık daha bir sürü şey. Doğduğun, yaşadığın, değiştirdiğin evler olarak çeşitlenirken; ruhumuzda çeşitleniyor, şekilden şekile giriyor ve bulunduğu ortama ayak uydurmaya çalışıyor.

Anılar birikiyor. Her evde ayrı anılar, hatıralar, acılar birikiyor. Bebekler doğuyor, insanlar ölüyor. Her evin duvarları ayrı ayrı bir hikâye anlatıyor. Ruhumuzun derinliklerine yolculuk yaptırıyor.

Bu yazıyı baba ocağında yazıyorum. Bu evden ayrılalı beş seneyi geçti. Değişmeyen şeylerden biri duvarlar olmuş. Tabi ki uzun bir süre ve insanlar bile değişebiliyorken evlerin aynı kalmasını beklemek biraz bencillik olur. Değişmeyen diğer şeylerden bir diğeri de bana hissettirdikleri...

Baba ocağı denilince; güven, huzur, mutluluk geliyor benim aklıma. Yaralar sarılır, hastalıklar iyileşir, dertlere ortak olunur, sıkıntılar aşılır... Ve daha nice ortak duygular yaşanır.

Bir de koca ocağı var.

Kızlar için ikinci ev, evim dediği, yurt yuva bağladığı, her zerresine elinin değdiği ev. Onlarca duygunun karmakarışık yaşandığı ev. Tezgahı tereği kendi düzenin, eşyaların kendi zevkin, bir şeyin yerini değiştirince ‘neden yaptın' diyenin olmadığı evin. ‘Evlendin barklandın' derler. Barklanmak yurt yuva kurmak demek. Evlenince her sorunun çözüleceği düşünülüyor bizim geleneklerimizde. Oysa belki daha fazla sorun olacak, yahut çok çok mutlu olunacak bilemeyiz ki!

Oysa...

Koca bir oysa var aslında. Evi ev yapan duvarları değildir ki! İçindeki sevgidir, saygıdır, samimiyettir. Büyüklerin her sözüne teslimiyettir. Küçüklerin her davranışına sinirlenilse bile kahkahalarla gülmektir. Ruhumuza şifa, güven ve sadakattir.

Ev her şeydir.

Şimdilerde kendi evimin dışına çıktım. Uzun süredir ilk kez. Baba ocağı, dumanı tütüyor ve kızlarımın sesinin bu evde de çıktığı bir yuva. Sofralar şenlik yeri gibi. Bütün koltukların üzerinde bir parça çocuk-bebek eşyası, vakti gelince değil canı çekince içilen kahveler, sohbetler, gülmeler derken saatin nasıl akıp gittiğinin anlaşılmadığı bir ev. Doğduğum olmasa bile büyüdüğüm, gelinlikle kapısından çıktığım ev. Unutmuşuz birliği beraberliği. Evi sadece yaşam alanı olarak görmüşüz. Bu pandemi ve mikrop bize evde de hayat olduğunu öğretti.

Yeni yemeklerin denendiği, eğitimin internet üzerinden de devam edebildiği (bunu savunmak değil lakin mümkün olduğu), çocuklarla eğlenmeyi, diziler ve filmlerden haberdar olmayı, karı koca olarak karşılıklı konuşmanın da mümkün olduğunu öğretti. Ve biz evimizin dört duvardan ibaret olmadığı günlere adım attık.

Sizi bilmem ama ben uzun süre daha evimden kopacağımı düşünmüyorum. Kopmak derken pandemi bitip kafe ve restoranların açıldığı, her şeyin serbest olduğu günlerde bile çıkmayı düşünmüyorum demek istedim. Tanımadığım kalabalıklarda yalnızlığı anlatıyor bana artık eskiler. Ve dışarda yalnız olmaktansa içerde ailemle olurum daha iyi.

Evler...

Neler öğretti bize ve hala da öğretmeye devam ediyor.

Evlerimizde sağlıklı kalmak dileğimle. Hoşça ve huzurla kalın.