Gençlik yıllarımızın "Verim Ekonomisi" ile "İsraf Ekonomisi" kitaplarının yazarı Agâh Oktay Güner, bugünlerde "Bina yapmaya dayalı bir model ile ülkenin kalkındığı görülmemiştir" diye tekrarlayıp duruyor.

Haksız mı? Asla..

Çünkü, gerçek kalkınma "üretmek ve bunun dış satımını arttırmaktan", gerçek medeniyet ise "okumak ve dinlemeyi bilmekten" geçer.

Çünkü, kalkınma için üreterek çalışmak, medeniyet için ise okuyup, dinleyerek düşünmeyi becermek gerekiyor.

*

Yani, bugün Türkiye'de olup-bitenin, yapılıp-edilenin tam tersi şekliyle..

*

Gelelim gerçek gelişmeye, büyümeye..

Faiz ile temin edilen dış borçlar 400 milyar liraya, iç borçlar ise 450 milyar liraya yükselmiştir. Yıllık faiz ödemesi takriben 50 milyar lirayı bulmaktadır. "Belini kırdık" denilen faiz lobisi var ya, hah işte onlara ödenen miktardır bu..

*

Anlayacağınız, kentsel dönüşüm, yol, tünel, bina, gökdelenlere sahip olmak ve de bunu 12 yıl öncesine göre borçları 3 kat daha arttırarak başarmak söz konusu ise, tabidir ki kişi başına milli gelirimiz de 10 bin doları bulmuş demektir. Ama kimin parasıyla? Ama katma değer yaratmadan.. Ama üretmeden..Ama borç alarak..

*

Gerçek manada bir ülke hangi şekliyle katma değer yaratıp ihracat yaparak kalkınabilir?

Fındık sanayi ve ihracatında olduğu gibi..

Tek kuruş ithal girdisi olmadan, sattığınızın tamamı sizin üretiminiz olduğu zaman..

Gerisi, Rahmetli Erbakan Hoca'nın deyimi ile; "Fasa fiso"dur.