Anadolu Halk Kültürü ve bilgelerinin çeşitli konulardaki yol göstericiliği, siyaset adamları için de altın öğüt ve kılavuz niteliğindedir.
            Halk bilgeleri ne demişler: ”Ağır ol Molla desinler.”
            Bu söz, değer taşıyan, insanların dinlemekten zevk ve ders aldığı sözler için değil, olur olmaz zamanlarda, olur olmaz her konu ve her yerde konuşanlar, konuşturulanlar ve topluma bıkkınlık veren hareketler için söylenmiş bir sözdür.
            Özellikle toplumsal yetki kullananlar, geniş yığınların yönetiminde görev alanlar ve sorunların çözümü için sorumlu olanlar, konuşmalarında, davranışlarında bu söze muhatap olmaktan kaçınarak hareket etmelidirler.
            Bu söze muhatap olanlar bilmeliler ki; toplumda bıkkınlık, bezginlik yaratmışlar, artık soğuk gelmeye başlamışlar demektir.
            Her şeyin allak-bullak olduğu tuhaf bir dönem yaşıyoruz. Kimin ne yaptığı, ne söylediği ve yarına nasıl uyanacağımızı kimse tahmin edemiyor; her şeyi ile abartılı bir dönem yaşıyoruz.
            Bilgelerin sözü günümüz Türkiye'sinde birçok kişi için söylenebilir. Bu sözden en fazla ders çıkarması gereken kesim siyaset kesimi olsa gerek. 
            Siyaset sahnemiz ve tarihimiz bu sözü hak eden örneklerle doludur. Ancak son On Beş yılımız hepsini bastırır özellikler taşıyor. Siyasi Edebiyatımız palavra ve gaflarla doludur. Siyasi söylemler ülke sorunlarını çözüm yollarını gösterme yerine, Racon kesme edebiyatına dönüşmüş durumda. Sonradan düzeltme yoluna gidilse de, iş işten geçmiş oluyor ve tarih bunları olumsuz yanlarıyla kayda alıyor.
            Bu konuda verilebilecek en göz önündeki örnek Tayyib Erdoğan’dır. Siyasi söylemlerini yüksek ses tonuyla yansıtırken, izah yönünü unutuyor, tehdit kokan ifadelerle görüşünü kabul ettirmeye çalışıyor. İfade biçimi ürkütücü, korkutucu görüntü verdiği için, vermek istediği mesajın özü kayboluyor, söylem toplumun bütünü adına hedefine ulaşmıyor.             Yirmi Beş yıllık üst düzey siyasi yaşamında, yüksek mücadele gücü ile ülkenin en üst makamlarına ulaşırken, sonuç alınmayacak, alınamayacak hedefler etrafında seçmenini pekiştirebilmiştir. Bir önceki söylemlerinden dönebilme ve aldatılmışlık zırhına bürünme becerisini maharetle göstererek, taban seçmenini ikna edebiliyor.
            Cumhurbaşkanının siyasi arkadaşları da bağırmaktan geri kalmıyorlar. Daha sonra birçok konuda yanlış anlaşıldıklarından şikâyetçi oluyorlar. Hâlbuki: Siyaset ve Diplomasi bin düşünüp bir konuşmayı ve doğrulara parmak basmayı gerektirir.
            Ülkede hukukun altı oyulmuş, birey, toplum ve insanlık yaşamındaki önemi erozyona uğratılmıştır. Mahkemeler özelleştirilmiş kurumlara dönmüş. Gözler, kulaklar mahkeme salonunda değil, başka yerlerde ‘Adalet’ arıyor.
            Kürsülerden bağırmak moda oldu. Hele birde şakşakçılar varsa! Hele bir de iktidar sizin elinizdeyse! Bağırmaktan korkma o zaman.
            Meclis grup toplantıları da güç gösterisi yapılan arenalar gibi adeta. Herkes bağırıyor.
            Bağırdıkça, Meclise tuhaf tuhaf yasa önerileri geliyor! .
            Bağırdıkça, Binlerce kişi tutuklanabiliyor, mahkemeler tutuklamaya adam arıyor!
            Bağırdıkça, Binlerce Kamu görevlisi görevlerinden kovuluyor!
            Topluma ve Dünya’ya karşı bağırmanın anlamı nedir acaba?
            Bağırdıkça Dolar düşüyor, Türkiye zenginleşiyor mu?
            Bağırdıkça işsizlik azalıyor mu?
            Bağırdıkça enflasyon düşüyor mu?
            Bağırdıkça terör kaçacak delik mi arıyor?
            Bağırdıkça eski ortaklar darbe yapmıyorlar mı?
            Bağırdıkça Yunanistan adalarımızdan çekiliyor mu?
            Bağırdıkça, Suriye’ye dalıyoruz!
            Bağırdıkça, Irak’a giriyoruz!
            Bağırdıkça, komşularımız, dostlarımız mı çoğalıyor?
            Bağırdıkça, AB titriyor, ABD titriyor, komşularınız mı titriyor?
            Türkiye'nin freni birileri tarafından boşaltılmış, hareketleri doğru kontrol edilemiyor, hızını kontrol edemiyor, sallana sallana, seke seke yürümeye çalışıyor. Bu gidiş bizi refaha ve Demokrasiye taşımaz. Devam ettikçe umutlar azalıyor, yarınların üstüne bulutlar çöküyor. Bu Millet, bu toplum bu badireden, bu karanlık ortamdan kendini kurtarabilecek güce ve özveriye sahip. Yeter ki güvenli yarınlar için doğru yönlendirilsin!
Aksi halde, Sayın Müzeyyen Senar'ın sesiyle hayat bulan
Kimseye etmem şikâyet
ağlarım ben halime.                                                                                                                      
Titrerim mücrim gibi,                                                                                                  
baktıkça istikbalime.”
adlı şarkıyla daha çok zaman avunmaya çalışırız!