SAĞLIKTA ŞİDDETİ ÖNLEYEBİLİRMİYİZ?

ŞİDDET GAFİLLİK Mİ?

Şiddet konusunu bir hekim olarak yazmaya çalışırken, nasıl zorlandığımı bilemezsiniz.. Daha önce bu konuda yazdığımız yazı şu günlerde yine güncelliğini korumakta olup, yine uzun ince bir yolda olduğumuzu unutmayalım..

*

Bilirsiniz “Aşık Veysel “ ustamızın ünlü bir türküsü var. Gelin birlikte anımsayalım..

Uzun ince bir yoldayım

Gidiyorum gündüz gece

Bilmiyorum ne haldeyim?

Gidiyorum gündüz gece...

*

Gelelim bugünkü konumuza.. Cehaletten eğitimle kurtulabilirdik belki.. Mesleki atalarımızın; büyücüler, şifacılar ve din adamları olduklarını düşünürsek. "Hekimlik” tıp bilimi olmakla birlikte, aynı zamanda sosyal bir bilimdir de. Hekim hasta ilişkisini sosyal bilimle açıklamaya çalışarak, bu ilişkiyi, cahillik ve gafillik ikilemine sıkıştıran bir yazıyı okuduğumda; Neresinden tutup bu yazıyı değerlendirmek gerekir? Yazıyı inanın ki anlamakta çok zorlandım.

*

Pozitif bir bilim olan tıp bilimini metafizik bir felsefe ya da idealist felsefe ile açıklamak, gerçeği olgularda aramamak anlamı taşır.

•Bir bütün olarak toplumsal olayları, cahillik ve gafillik eksenine oturtup, yorumlamak kabul edilemez.

•Toplumsal olgu ve yaklaşımların öncelikle bir sınıfsal temeli vardır. Bu temel eksen çerçevesinde değerlendirilmelidir.

•Toplumsal olguların; ekonomik, kültür, eğitim ve sosyal yönleri vardır. Bu temel unsurlar ile değerlendirilir.

•Cahillik ve gafillik; ancak, bilimsel ve halkçı bir eğitim modeli ile yok edilebilir.

*Cahilliği, gafillikten daha anlaşılır bulmak, başlı başına bir gafilliktir.

Yakın tarihimize baktığımızda, üfürükçülük, büyücülük ve şifacılık;

•Cumhuriyet döneminin aydınlanma hareketi ve göreceli bilimsel gelişmeler sonucunda bu bilim dışı anlayışlar toplumsal hayatımızın dışına itilmeye başlandı. Ne zaman ki bilimin yol göstericiliğinden uzaklaştık, başımıza örülmeyen çorap kalmadı.

•Köy Enstitülerinin kurulması süreci, büyük bir aydınlanma hamlemizi gündeme getirmişti.

Ne zaman gericilik emperyalizmin kontrolünde toplumsal hayatımıza yön vermeye başladı; İşte o zaman cehalet ve gafillik toplumun üst değerleri haline geldi.

Yönetimde;

•Halk dalkavukluğu; halkın en “geri” anlayışları ile uzlaşmayı gündeme getirir.

•Elbette cahillikte toplumun geri bir anlayışıdır, yönetenler halkın bu yönünü hep cepte sayarak hareket etmektedir. Bu yaklaşım yöneticileri iktidar da uzun süre tutmaya yaramaktadır.

•Hekim hasta ilişkisini; hastanın zorunluluk ve boyun eğmek yaklaşımı ile açıklayamayız.

•Neoliberal politikalar sonucunda, sağlığı alınıp satılabilir bir meta olarak görmek, hastayı müşteri, hekimi ise patron olarak yorumlamak yanlışın en büyüğüdür..

•1960’ların başından,1970’lerin ikinci yarısına kadar sürdürülen sağlıkta sosyalizasyon hamleleri, sağlıkta ciddi adımlar atmamıza yardımcı oldu. Ne yazık ki süreç uzun sürmedi. Kapitalizim kendi içinde soruna çareler buldu. •Hedefi belli olmayan yelkenliye rüzgar bile yardım edemez”

Sağlıkta, bilimde ve toplumsal ilişkileri yorumlama da maalesef hedefimiz belli değil ise rüzgar da bize yardımcı olamaz. Bir dönem Beşiktaş’ta teknik direktörlük yapan Slaven Biliç, “Türkiye de temel problem bilgili olanların yetkisi yok, yetkisi olanların ise bilgisi yok” derken ne de doğru söylemiş.

•Eğitim bireylerde davranış değişikliği yapmayı amaçlar.

•Doğru ve sınıf yönü ağır basan bir eğitim anlayışı, neden, niçin, nasıl sorularını sorar ve doğru cevaplarını bulur.

Böylece toplumsal ilişkileri dar, idealist bir felsefi yaklaşım ile çözmekten kurtulur, bilimsel bir yaklaşım ile gerçeğe ulaşmak mümkün olabilir. Mesleki tecrübe ne kadar fazla olursa olsun, eğer doğru ve anlaşılabilir bir yaklaşım ve anlayışınız yok ise sorunları çözmekte o denli başarı sız kalırsınız.

•Geniş düşünme ve olguları doğru algılamak ancak bilimsel bir yöntem ile mümkün olabilir.

*

Yazımızı  Nazım Hikmet’ten bir bölüm ile bitirelim.

Nasıl etmeli de ağlayabilmeli? Farkına bile varmadan.

Nasıl etmeli de ağlayabilmeli? Ayıpsız, aşikare, yağmur misali

Sevgiler…