OrduYorum/Hasan Özata/ Röportaj

Herkesin yakından tanıdığı, özellikle ordu medyasının duayen denebilecek bilgi, birikim ve tecrübeye sahip, yaptığı televizyon programları ile adından söz ettiren gazeteci Şeref Özkan kısa süre önce gittiği güney Kürdistan ziyaretini bize anlattı. Ordu Yorum gazetesi olarak bizleri kırmadı ve ilk kez izlenimlerini gazetemizin okurları ile paylaştı.

O.Y:Sayın Özkan bize öncelikle güney Kürdistan’ın sosyal yapısını anlatırmısın?

Sosyal yapısı:
            Söyleyeceklerim ne bir istatistikî veriye dayalı, ne de bilimsel bir araştırmaya. Sadece gözlemlerim. Bu yüzden eksik olma ihtimali oldukça fazla. Bu rezervle anlatmak isterim.

Erbil, Süleymaniye ve Kerkük’te 2 hafta dolaştım. IŞİD’in saldırıları ben Süleymaniye’de iken başladı.  
Kürdistan ilginç bir coğrafya. Hem iklimi, hem yaşam biçimi, hem de ekonomisi bizden oldukça farklı. Kapitalist anlayış ekonomiye hakim olsa da, henüz toplumsal ahlaki dokunun hücrelerine nüfuz edememiş. 
Bunu şu örnekle beslemek isterim: Sokaklarda on binlerce dolar para bulunan seyyar döviz büroları var. Namaz vakti bırakıp gidiyorlar ve kimse içinden beş kuruş almıyor. Bu paraların bizim sokaklarda olduğunu düşünün bir an. 
Geleneksel ahlak anlayışı hırsızlığı lanetlediği için, henüz bu yönüyle bozulmamış. 

O.Y:Peki, bu davranış insan ilişkilerine nasıl yansıyor?

İnsani ilişkilerde de bu geleneksel anlayış hakim. Karşıdan karşıya geçerken bizdeki gibi aracın önceliği yok. İnsan daha önce geliyor ve bütün araçlar insanın geçmesi için duruyor. Bunu gözlemlerken şunu düşündüm: 100 yıllık Türkiye Cumhuriyeti sokak geçiş kültürünü bile oluşturamazken, yeni emekleyen Kürdistan’ın bu noktaya gelmesi beni utandırdı. Toplumsal hiyararşi hemen hiç yok. Ya da ben gözlemleyemedim. 

O.Y:Sınırdan geçerken insana nasıl davranıyorlar? Sen ne hissettin?

Habur sınır kapısından geçerken görevlilerin insanlara yaklaşımında bile belli bir farklılık var. Bizim görevlilerin tepeden bakışı, ulufe dağıtıyor havasını Kürdistan görevlilerinde görmedim. İşlemler yapılırken Türkiye tarafında aşağılanmış bakışlar altında ayakta ve dışarıda bekledim. Kürdistan tarafında ise kapalı, klimalı, geniş bir salonda koltuklara oturarak işlemlerin yapılmasını bekledim.  Tepeden inmeci, insana değer vermeyen anlayışımızın izlerini orada bile görmek mümkün.  

O.Y: Toplumsal yaşam nasıl?

Tabi toplumsal yaşamın bütün alanlarında her şey güllük-gülistanlık değil. Türkiye’den çıkınca, yoksulluğu, karmaşayı hemen fark ediyor insan. Hiçbir şey kurumsallaşmamış. Sokaklar pis ve tam bir curcuna. Yol boyunca duraklayıp yemek yenecek bile bir yer yok.  Ancak tuvaletlerin paralı olmasını hala bilmiyorlar, bu iyi. Dilerim hiç öğrenmezler. 


O.Y:Sayın Özkan; Güney Kürdistan’da ekonomi nasıl? Ne durumda?

Ekonomi :

Erbil, Kerkük ve Süleymaniye’de sıcaklık yazın 40-50 derece arasında seyrediyor. Muazzam bir güneş enerjisi potansiyeli var. Ancak bu potansiyele dokunulmamış bile. Benim gezdiğim kırsal alanlarda, geçtiğim yerlerde çok sayıda dere ve ırmağa rastladım. Çoğu kurumuş, ama kış aylarında muazzam yağmur alıyorlarmış. Yani su potansiyeli de oldukça iyi. Bunu da değerlendirmeden uzaklar. Tarıma elverişli büyük ovaları var. Ancak susuzluk nedeniyle tarımsal üretim yok denecek kadar az. Yani biraz “su akar, Kürt bakar” olmuş.

O.Y:Bölgede üretim nasıl? Sanayileşme ne durumda?

Bölgede hemen hiçbir alanda üretim yok. Gelirleri tamamen petrole dayalı. Onu da işleyemiyorlar. Ham olarak işlenen petrol, Türkiye ve İran’da işlendikten sonra bölgeye geliyor. Bu yüzden mazot ve benzin sıkıntısı var. Bu sıkıntı savaşla birlikte daha da artmış. Petrol gelirlerinde “ne kadar adil olduğu tartışılsa da” halk pay alıyor. Temel ihtiyaçları devlet tarafından karşılanıyor. Çalışan-çalışmayan herkes aylık alıyor, mazot-benzin, buğday, yiyecek vs. alıyor. İlginçtir, bu bölgede mazot benzinden pahalı. Savaş öncesi Türk Lirası ile benzin yaklaşık 70, mazot 90 kuruştu. Şimdi ikisi de bir lirayı aştı.

O.Y:Sayın Özkan; bölgede ekonomik üretim yok, ama terör ve savaş anlamında üretim çok.siz Süleymaniye de iken IŞİD saldırısı başladı ve halende devam ediyor.Bu konuda ki izlenimleriniz nedir?

IŞİD’in saldırısı bölgede kimseyi şaşırtmadı desem eksik olmaz. Herkes böyle bir saldırı bekliyordu. Çünkü ABD’nin işgalinden sonra kurulan hükümetle birlikte toplumsal çelişkiler mezhepler üzerinden belirginleşmeye başlamış. Maliki hükümetine muhalif tüm Sünniler, Irak Şam İslam Devleti Örgütü’nü destekliyor. Musul zaten yıllarca bu olaylarla çalkalanıyor. Suni kentlerin hemen hepsin de sokak zaten IŞİD’in kontrolünde. Kürtlerin temel kaygısı, Kerkük. Çünkü Kerkük’te güvenliği Bağdat sağlıyor. IŞİD’in saldırısıyla çekilen Arap güvenliğinin yerini Kürt Peşmergeler doldurunca, bölgeye ayrı bir özgüven iklimi egemen oldu. Artık Güney Kürdistan, Iraktan bağımsız bir yönelime girdi. 

O.Y:Bölgede Türkmenlerin durumu nedir?

Bilgi kaynaklarımız kirli olunca, Kerkük’ü hep Kürtlerden bağımsız düşündük. Oysa durum hiç de öyle değil. Kerküklü Türkmenler İran’a bizden daha sıcak bakıyor. Çünkü büyük bir bölümü Şii. Ve kürtlerlede oldukça iyi anlaşıyor. Ancak “bu benim yorumum” provoke edilen bazı Türkmen gruplar, bizim haber kanallarında daha çok haber oluyor.

O.Y:Halkların kardeşliği noktasında Güney Kürdistan Türkiye’ye nasıl bakıyor? 

Kürtler Türkleri çok seviyor, Araplardan nefret ediyorlar. Tüm Kürtlerin ortak isteği, Türkiye ile birlikte geleceği inşa etmek. Halepçe katliamından sonra Kürtlerde Arap nefreti ırkçılık boyutunda yoğunlaşmış. Türkiye Kürtlerini de çok fazla sevmiyorlar. Sebebini bilmiyorum, ama bunu her alanda görmek mümkün. Türkiye onlar için vazgeçilmez bir ağabey. Türkiye olmadan nefes almaları imkansız sanki. Zaten tüm altyapı yatırımlarını Türk firmaları oluşturuyor. Galiba Türkiye dünya ekonomik krizini hafif atlattıysa, bunda Güney Kürdistan’dan gelen kaynağın büyük katkısı var.  
Editör: Haber Merkezi