Çoşkun, “WHO ( World Health Organization , Dünya Sağlık Örgütü, DSÖ ), antimikrobiyal direnci gelişimsel ve küresel bir sağlık tehdidi olarak görmektedir.

WHO ( World Health Organization , Dünya Sağlık Örgütü, DSÖ ), bakterilerde antibiyotiklere karşı direncin gelişmesine yol açan ve hatta onları daha da güçlü yapan ve vücudumuzda çok fazla zarara neden olabilen birçok olayı, artık insan sağlığını ciddi tehdit eden bir durum olarak duyurdu. “ diye konuştu.

Coşkun, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Bakteriler’in tek derdi var o da hayatta kalmak, o nedenle de bizim vücudumuzu da ev gibi kullanırlar.  Biz hastalıklar için ne zaman bu antibiyotikleri kullanırsak, bakteriler de hemen o antibiyotiğin etkilerine direnmenin akıllı yollarını buluyorlar. Bunu da her zaman çok başarılı bir şekilde yapıyorlar. İşte o nedenle Penisilinin icadından beri kullandığımız binlerce antibiyotik, bu ‘’ çok akıllı ‘’ direnç mekanizması nedeniyle çöp olmuş, artık etki edemez olmuş ve her defasında yeni jenerasyon antibiyotikler piyasaya sürülmek zorunda kalınmıştır.

Şöyle daha kolay izah edelim : Mikropları geçmişte tabiri caizse 3-5 kurşun ile av tüfeği ile öldürebilirken, bu gün o mikropların temsilcilerine uçaklarla bomba atma ile ancak öldürebiliyoruz. Bakteriler bu akılla giderlerse, yakın gelecekte neredeyse üzerlerine atom bombası atarak öldürebileceğiz onları.

O nedenle çok masum gibi görünen ve her hekim ziyaretinizde reçete yazılırken, hekime rica ettiğiniz o bilinçsiz ‘’ hocam bu antibiyotiği de ilave olarak yazar mısınız ? ‘’şeklindeki teklifiniz, aslında bir dahaki enfeksiyon hastalığınızda, kendi vücudunuza atacağınız atom bombasının kendisidir.

Bunun nedeni sadece bakterilerin ‘’ çok akıllı ‘’ olmaları değil, ayrıca doktorun bile bazen gereksiz antibiyotik reçete etmesi, bazen de doktorun önerdiği şekilde kullanılmaması, hatta bazen de doktor reçetesi olmadan bir şekilde temin edilip ‘’ komşu tavsiyesine göre ‘’ kullanılması olmuştur.

Hayvanlara verilen antibiyotikler, hayvan su ve yemlerine katılan antibiyotikler de, çevreye, suyumuza, yiyeceğimize sızarak da, aslında bu bakterilere direnç denen savunma mekanizmalarının gelişmesine neden oluyordur.

Bu konuda sadece hekimlerin değil, veterinerlerin de özenli ve duyarlı olmaları gerekmektedir.

Antibiyotik direnci ile savaşmada, Hekimler ve veterinerler’in bu konuda çok önemli rolleri vardır ve sorumluluk bilinci ile hareket etmeleri kaçınılmazdır. Bu anlamda gereksiz antibiyotik kullanımını reçetelerinde engellemelilerdir.

Hastaların da uyması gereken en önemli konu, Hekimin yazdığı reçeteli bir antibiyotik kullanmak, hem de talimatlara uygun şekilde kullanmak ve kendilerini iyi hissetmeye başladığında da antibiyotiği yarım bırakmamak çok önemli bir tedbir olacaktır. Bu nedenle hastaların antibiyotiklerini aile üyeleriyle paylaşmaması, antibiyotik tedavisinden geri kalan ( ! ) antibiyotikleri gelecekteki bir hastalık için saklamaması da bilinen önlemlerin en başında gelmektedir.

Bakterilerin antibiyotik direnci giderek daha da artabilir, bu duruma bakterilerin yayılmasının çok görünmez bir şekilde gerçekleştiği sağlık hizmeti – hastane ortamları neden olabilir. Buradaki farklı hastalar arasındaki temaslar, ziyaretçiler ve hastalar arasındaki temaslar bu olayı daha da artırırlar. Bu nedenle, hastaneleri yalnızca gerekli olduğunda, kurallara uyarak ve kısa süreli ziyaret etmek, el hijyenini hep sağlamak , hapşırırken ağzınızı ve burnunuzu kapatan solunum görgü ve sağlık kurallarını sağlamak, ellerinizi sık sık sabunla yıkamak veya alkollü el jelleri ile dezenfekte etmek, önemli önleyici tedbirler içerisindedir.

Antibiyotik direncinin önlenebilmesi için, hekimlerin, veterinerlerin ve antibiyotik kullanımına maruz kalan halkımızın el birliğiyle birlikte çalışmaları gerekecektir. Çevremizin sağlıklı ve temiz olmasını sağlamak ve kendimize de dikkat ederek hastalıkları önlemek ve antibiyotik kullanma gerekliliğini önlemek, işin en başında yapılması gereken harekettir.” Haber Merkezi

           

Editör: Haber Merkezi