Dün alışveriş merkezinde içinde ayıcıklar olan bir oyun kutusuna takıldı gözüm.. Rengarenk oyuncak ayılar..oyuncakları değil, çocuklarımın çocukluğunu gördüm o anda..

Bu oyunu ,ilk olarak, 1989’da açılan Türkiye’de ikinci Ankara’da ilk alışveriş merkezi olan ATAKULE’de görmüştüm .Her Şubat tatilinde iki çocuğumu alıp Ankara’ya gelirdim. Tatil yaklaşmadan Ulusoydan biletlerimizi alıp, sevinçle o günün gelmesini beklerdik…1990 -95 ’li yıllardı.. Aslında yoruyordu çocuklar beni, annem “ kızım bırak bana onları , sen gez dolaş gel” derdi.. ama onlarsız olmazdı.. Eşim işlerini bırakamaz, bizleri de özgür bırakırdı. Dilim dışarda koşturur çocuklarımın da gönlünü yapmak isterdim her anne gibi..Her seferinde Botanik Parkı’nın üstünde, şehir manzarası harika Atakule’nin giriş katında çocuklar için Eğlence Oyun Merkezine uğramadan dönmezdim. ATARİ oyunlarının yaygın olduğu 90’lı yıllarda toplu jeton alıp dalardık o müzikli, gürültülü oyun alanına. Her tür etkinlik vardı içeride..Bir seferinde işte bu ayıcık dolu oyundan oynayıp 4 ayı Murad, 2 ayı da Bahar yakalamış, heyecanla, minik elleriyle düşmesin diye sımsıkı tutarak anneee kazandık kazandık sesleriyle bana doğru koşarak gelmişlerdi..Ne kadar da mutluydular. O yaşlarda kendi becerileriyle bir şeylere sahip olmanın mutluluğunu tatmışlardı. Birbirlerine vermiyorlardı hak etmişlerdi o ayıcıkları. Ne kadar önemliydi onlar için..KAZANMAK???

Atakule’nin eski özelliği kalmamıştı.. Ankara yeni AVM’lerle dolmuş o yüzden kapandı uzun bir dönem. Kule ve seyir tepesi hariç yıkılıp yeniden yapılmış.. 2018’de de hizmete açılmıştı. Alışveriş merkezleri, son derece lüks sineması, cafeleri,oto parkı vs. ile halka sunuldu .Yine önceden olduğu gibi giriş katına son model oyun merkezi açılmıştı. Anne babalar ya da Anneanneler, babaanneler kapalı , boğuk alanlarda farklı , ilginç oyunlarla dolu olan son model oyun merkezinde Çocuklarını ya da torunlarını gezdiriyorlar, yaşlılar da köşelerde bulunan sallanan orjinal koltuklarda vakit geçiriyorlardı.

Sonra 1960’lı yıllara döndüm..Sabahtan akşama kadar sokaklarda koşar, zıplar, tırmanır, mahalle aralarında, kapı önlerinde yağ satarım bal satarım, körebe, ip atlama, uçurtma, birdirbir, mendil kapmaca, tombala gibi sokak oyunları oynardık.. Orada da vardı KAZANMAK. Mendili kapan kazanırdı mesela, uçurtmayı güzel uçuran , ipi takılmadan atlayan, ağacın tepesine kadar çıkabilen… Bunların hazzı hiç bir şey de yoktur herhalde...Ayrıca bu oyunların eminim ki ruhsal, bedensel,zihinsel yönden gelişimimizde de çok faydası olmuştur.

Sokak oyunlarının yerini bilgisayar oyunları aldı. Minik yavrular da duygusal paylaşımın, iletişimin olmadığı sanal bir dünyaya bağımlı kaldılar.Bizler mi mutluyduk onlar mı bilemedim..

İçi ayıcık dolu çocuk oyunu beni nerelere götürdü..Albert Einstein’ın sözleriyle bitirıyorum yazımı;

Oyun sadece eğlenceli vakit geçirmek için değil, öğrenmek, gelişmek demektir!

Oyunlar en neşeli araştırma biçimidir.