Merhabalarım olsun hepinize...

Malum hepimiz artık biliyoruz ki köşe yazıları öyle yazıldığı gün çıkmıyor. Bir gün önceden baskıya hazırlanırken biz yazarlar da iki üç gün önceden hazırlanıyoruz. Tabi ben bazen gerçekten içime sinmeyecek bir yazı ürettiysem o hafta yollamıyorum. Çünkü ben beğenmezsem kimse beğenmez diye düşünüyorum. Bundan sebep şu an bu yazıyı cumartesi gecesi yazıyorum.

Banyoda çamaşır makinesi, mutfakta bulaşık makinesi harıl harıl çalışıyor. Dışarıda kar tipi şeklinde. O kadar naif ve güzel ki. Sokakta olsam üzerine basmaya kıyamam. 1987 kar yağışı diyorlar. Muhtemel 87 yılında da böyle yağmış olmalı. Ben yoktum dünyada henüz bilemem ki!

Sevinmek için belki erken ama saat on bir olmadan benim iki canavar da uyudu. Annem ve babam oturma odasında televizyon keyfinde, eşim çalışma odasında film izliyor. Bende mutfak masasına konuşlandım sizlere anlatacaklarımı kaleme alıyorum. Üretiyorum.  Öyle baştan savma, alelade olsun istemiyorum bu defa. Tertemiz ve içimden geldiği gibi olsun.

Huzur nedir diye sorsam sizlere ne dersiniz bana?

Ya da mutluluk nasıl bir şeydir?

İnsanlar huzurun tanımını genellikle dingin olmak, sakin kalabilmek olarak anlatır. Bilinçli olarak bunu hayatına yerleştirmek birazcık zor. Ama asıl huzur dedikleri olay an’da kalarak an’ı yaşayabilmektir. Örneğin; kahkahalar ata ata birinden bir şey dinliyorsunuz ve o an keyif alıyorsunuz. Sonra durup bu anı ölümsüzleştirelim deyip fotoğraf çekmeye koyuluyorsunuz. Aslında o an huzuru kaçırmış oluyorsunuz. Çünkü güzel şeyler yaşanırken aklınıza başka şeyler gelmez. Mutluluk da bu huzur halinin dışa vurumu gibi bir şey aslında. Biri size ufacık bir şey hediye ediyor diyelim, sizde onu çok beğendiniz ve içinizden gelen tebessüm etmek, teşekkür etmek ve mutlu olduğunuz dile getirmek ve hatta belki de sarılmaktır. Işte o sarılma eylemi mutluluk sonucudur. Daha sonra her o hediyeye baktığınızda o günü hatırlayıp tebessüm etmek de huzurdur.

Bana göre huzur nedir biliyor musunuz?

Şu an evimdeki dinginlik, güven, konfor ve dahası olan şeylerdir. Dinginlik var evet. Hani derler ya “slow motion” yaşamak, ağır çekimde yani. Alelacele koşturarak yaptığım hiçbir işten zevk almadım. Aksine daha çok gerildim. Stres yaşadım. Sakince yol almaya başladığımda ise işler çok değişti. Ruhum dinlendi. Beynim dinlendi. Dahası bedenim dahi dinlendi. Bu dinlenmeler dahilinde farkındalıklarım artmaya başladı. Tadına vararak, fark ederek ve dinlenerek yaptığım her işten hem zevk aldım hem de daha başarılı oldum.

Evimdeki güven demek. Ailem. Eşim, kızlarım, annem-babam. Sadece kardeşim uzakta o da yüreğimin bir köşesinde. Sağlıklıyız, çok şükür tokuz, açıkta değiliz. Öyle güzel ki! Hangi kelimeleri kullansam yetersiz kalacak hissettiklerimi tarif etmeye. Konfor ve rahatlık dedikleri olay aslında altın varaklı eşyalardan, son model teknolojik eşyalarla donatılmış lüks dairelerden geçmiyor. Bir odalı evde de olsan sağlıklı ve mutluysan gerisi biraz gösteriş oluyor.

Evet.

Yuvayı yuva yapan içindeki huzur ve mutluluktur. Ne kadar fazla huzurlu anlarınız varsa mutluluğunuzda o kadar çok artıyor. Doğru orantı yani. Şimdi kızlarıma birer öpücük kondurup anne babama iyi geceler diledim. Son kelimelerimi sizlerle paylaşırken diyeceğim tek şey su içerken bile tadına varmaya çalışın. Fark edin. Hiç birimizin sabaha çıkacak garantisi yok. Nefes aldığınız her dakikanın kıymetini bilin. Kendinize çok iyi bakın ve hoşça, sağlıkla kalın...