“Mahmud ile Yezida birbirine düşman Müslüman ve Yezidi köylerinin gençleridir ve birbirlerine sevdalıdırlar. İki genç evlenmek için umutsuzca çareler ararlar. Mahmud dilek ağacının yanında, Yezida’nın saçlarına kırk gün boyunca birer tane örgü yapar; kırkıncı gün kırkıncı örgü tamamlanır. Yezida ile Mahmud kaçmaya karar verirler. Bu arada, köyün ağası Havvas Ağa Mahmud’un, köyün ileri gelenlerinden biri olan Teyfo Ağanın kızıyla evlenmesini ister. Teyfo Ağa’nın kızı Güllüşah, Mahmud’a deli gibi âşıktır, uğruna kendini asmaya bile kalkmıştır fakat Mahmud bu evliliği kabul etmez. Mahmud dilek ağacına yeşil mendil bağlarken Yezidi köyünde görülmüştür. Yezidiler tarafından öldürülmüş, ağaca yeşil mendil bağlayan eli kesilmiş, köye hudut yapılmıştır. Irmağın kenarında dolaşırken Yezida, sevgilisinin kesik eliyle karşılaşır. Çıldırır, kendini parçalar. Ölüm dairesini çizer ve kendini hapseder. Günlerce kimseyle konuşmaz Yezida, ta ki Mahmud'un anası Eyşan Ana gelene kadar. Yezida cesedinin Mahmud'un yanına gömülmesini istemektedir ama buna bile izin yoktur. Diğer dokuz kardeşi hala namuslarını temizlemekten bahsetmektedirler. Babası Miro Ağa kızını görmeye bile gelmemiştir. Yezida her gün saçının bir örüğünü çözer, kırk gün sonunda kırkıncı örüğünü de çözer ve kendini ölüme teslim eder. Oyun biter.”(Mungan, 1995).
Etrafımıza, yaşama baktığımızda Murathan Mungan’ın bu mitolojik hikayesine ne kadar rastlıyoruz? Kıyısından köşesinden de olsa, hepimizin bir şekilde böyle bir yaşam hikayesine denk gelmişliği, duymuşluğu vardır sanıyorum. Bir şekilde toplumsal baskının duygusal/ romantik ilişkiler üzerindeki etkisine…
Bu hikaye akıllara şu soruyu getiriyor… Bizler duygusal ilişkilerimizi yaşarken ya da evlilik kararı alırken ne kadar kendi irademiz ve kendi isteklerimiz doğrultusunda ne kadar aile ve arkadaşlarımızın etkisi altında kalarak kararlar veriyoruz? Verdiğimiz kararın, ailemizin, arkadaşlarımızın, sevdiklerimizin görüşlerinden bağımsız olması mümkün müdür?
Aslında yüzyıllardır, romantik ilişkileri ailenin desteklemesi veya karşı çıkması diye bir gündem bulunmakta. 
Aile, arkadaşlar çocuğunun romantik ilişkisine karşı çıkarsa bu ilişki zamana az mı dayanır yoksa çok mu? Ya da aile, arkadaşlar bu ilişkiyi onaylarsa, ilişkiden alınan doyumun artması ve ilişkinin süreklilik kazanması olası mıdır?
Literatürde yapılan çalışmalar, ilişkilerin sosyal bir boşluk içinde ortaya çıkmadığını göstermektedir. Romantik ilişkilerin devam ve kalıcılığında, partnerin ailesinin kişinin kendisinden hoşlanmasının, kişinin ailesinin partnerden hoşlanmasının ve çiftlerin birbirlerinin ailelerinden hoşlanıyor olmalarının yanı sıra kardeşlerin ilişkiyi nasıl değerlendirdiklerinin etkisi olduğu görülmektedir (Can, 2009). 
Duygusal ilişkiler konusunda yapılan araştırmalar, ilişkilerin nasıl başladığı, geliştiği ve sonlandığı hakkında önemli bilgiler sağlamaktadır. Bununla birlikte, incelenen literatürde sosyal bağlamın etkisini dikkate alarak yapılan çalışmaların oldukça az sayıda olduğu dikkat çekmektedir. Bu az sayıda çalışmanın da gösterdiği gibi ilişkiler sosyal bir boşluk içinde ortaya çıkmamaktadır. 
Yıllar önce Ridley ve Avery (1979) sosyal bağlamın etkilerinin dikkate alınmaması durumunu “kavramsal körlük” olarak tanımlamışlardır. Bugün hala yakın ilişkilerde sosyal ağ etkilerinin göz ardı edildiği yönünde tartışmalar devam etmektedir (örneğin, Parks ve Eggert, 1991; Surra, 1988).
Peki siz ne düşünüyorsunuz? Ailenin, arkadaşların, toplumun ilişkiye yönelik yorumları, görüşleri karşısında, ilişki zamana az mı dayanır çok mu?