Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 1993 yılından itibaren yaptığı araştırmalarda toplam 15 patent alarak örnek bilim insanı olan ve çalışma sürecini, yayınladığı kitapta anlatan Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hasan Havıtçıoğlu, “Araştırma, buluş ve yaratıcı düşünce teknikleri” konusunda konferans vererek önerilerde bulundu.
Hemşirelik Fakültesi Dekanlığı’nın ev sahipliğindeki “Çarşamba Etkinlikleri”ne konuk olan Profesör Havıtçıoğlu, Türkiye’de bilimsel yayın sayısında belli bir birikim olmasına karşın, bu birikimin bilimsel teknolojiye dönüşmesinde sıkıntılar yaşandığını belirterek şöyle konuştu: “Ülkemizde yapılan araştırmaların yüzde 15’i buluşa dönüşebiliyor. Buluşa dönüşebilenlerin topluma ulaşması da yüzde 3 civarında. En iyi yapılan çalışmalarda bile topluma dönüşmede sıkıntı var. Bunun nereden kaynaklandığını sorduğumuzda; yeterince yaratıcı düşünce, kavram ve tekniklerinden yararlanmadığımızı görüyoruz. Bir yenilik ya da yaratıcılıktan bahsettiğinizde, ‘Başka işin gücün yok mu? Of başımıza iş çıkarma, böyle iyi. Eski köye yeni adet getirme. Şimdi sırası değil’ tarzında negatif yaklaşımlarla karşılaşabiliyorsunuz. Araştırma, buluş ve yaratıcı düşünce birbiri ile bağlantılı ve önemli kavramlardır. Halka dönüşümde yapılan araştırmaların sorusunun yeterince oluşturulamadığı ya da önceden yapıldığı için yeterince yaratıcı olmadığı ve tekrar içerdiği için sınırlı kaynakların olumsuz kullanılmasına neden olduğu için gelişemediğini görüyoruz. Çoğu zaman, ‘Eyvah bu problemi çözemem, ben yapamam, ben yaratıcı değilim’ gibi düşünceler de engel teşkil ediyor. Bizim için; çocukça söylenen, masumiyet içindeki görüşler de çok önemli olabiliyor. Motivasyon, deneyim ve yaratıcı düşünce, yaratıcılığın önemli etkenleridir. Yaratıcı kişilerin IQ’sunun çok yüksek olması gerekmediğini de bugüne kadar yapılan yayınlarda görüyoruz. Tam tersine ortalama bir yaratıcı zekâya sahip olabilmek yeterli. Türkiye’nin yayın sayısında giderek artış olsa da patent oranlarına baktığımızda; ABD’nin bile diğer ülkelerin gerisinde kaldığını, ülkemizin hemen hemen hiç olmadığını, Güney Kore, Çin ve Hindistan’ın artış gösterdiğini görüyoruz. Birçok yaratıcı düşünce tekniği var. Üniversitelerin en çok uyguladığı yöntemlerden birisi beyin fırtınası. Bir de süresizlik prensibi var. Örneğin her gün işyerine aynı yoldan giderseniz, yeni yerleri görüp, yeni şeyleri keşfedebilme şansınızı kaybedersiniz. Yaşantıda da yeni yollara, yaklaşımlara şans vermek gerekiyor. İmitasyonu (taklit) küçümsüyoruz ama kaç düşünce orjinaldir diye sormak lazım. Bazı araştırmacılar, taklit edin ama üzerine mutlaka bir şeyler koyun diyor. Toplumun bir şeyi sorgulamadan kabullenmesi de en tehlikeli yaklaşım. Sadece düşünmekle bir yere varılamaz. Günlük yaşamda sürekli koşuşturuyoruz. Arada bir mola vermeli ve düşünmeliyiz. Problem çözümünde neden diye sorup, ardından dört kez daha nedenini düşünmeliyiz. Buluş; bilgi ile dolu bir bardağın, tecrübe ile harmanlanıp, ilham veren yeni fikirler ile yaratıcı düşünceye dönüştüğü noktadır. Bir çok yeni düşünce mantıksal gerçeklik ile çelişse de marjinal olsa da ihmal edilmemeli. Çünkü mantığımız, mantığını bildiklerimiz üzerine kuruludur. Yaratıcılık ise gelecekteki mantığımız olabilir. Bütün umudumuz; sorgulayan, araştıran, sentez yapan, çalışan dinamik beyinlerde.” dedi.
Kaynak: iha