Son günlerde gerek televizyonlarda, gerekse gazetelerde ülkemizde önemli seviyede bir kuraklığın olduğu gerçeği var. Kuraklığın olması demek; beklenen yağışların olmaması anlamına geliyor.  Dolasıyla  bu durum kuraklığı getiriyor.  Kuraklığın olması demekte derelerde,  ırmaklarda,  nehirlerde,  göletlerde, baraj  göllerinde,  sulama ve şehre su verme barajlarında suyun en aza inmesi anlamına geliyor.

      DSİ’nin 2 aralık 2020 tarihli  açıklamasında Türkiye genelinde içme suyu alınan barajlarda doluluk oranı % 32,5; sulama amaçlı su veren barajlarda  % 31,4; enerji üretimi amaçlı barajlarda % 36,4  olduğu açıklandı. İstanbul’un 3 aylık,  Ankara’nın 4,5 aylık suyunun kaldığı; İstanbul  İli’nin  günlük içme ve kullanma suyu ihtiyacının  ortalama 3 milyon metre küp  olduğu;  İstanbul barajlarının (kasın ayı ) doluluk oranının   % 24,4 e;  Ankara barajlarının doluluk oranının % 12 ye düştüğü görülüyor.

      16 milyonluk  İstanbul’a  su veren kaynakların  aldığı yağışlarla birlikte bol su taşır halde olması; İstanbul’un su ihtiyacını  uzun vadede götürebilecektir.  Çünkü İstanbul Trakya’da İstiranca  Dağları’ndan da  su almakta; Melen Çayı’ndan alacağı suyun; Melen Barajı’nda  meydana gelen  arızalar nedeniyle 2024 yılına uzayacağını Sayın Cumhurbaşkanımızın  açıklamasından öğrendik.  Kurak mevsimler her 8 – 10 yılda  bir olabilmekte ve olmaktadır.

       Suyu elbette her zaman her yerde tasarruflu kullanmak zorundayız.  Çünkü tarımsal sulamalar nedeniyle; yer altından çekilen sular çoğaldıkça yer altındaki su kaynakları kodlarıda sürekli aşağıya doğru gitmekte; ve en aza inmesine yol açmaktadır.

      O halde zamanında tedbirlerimizi alıp;  ihtiyaç olabilecek illerde, küçük, orta, büyük depolama barajları yapmalı; ihtiyaç doğduğu anda şehre su veren barajlara kanallarla veya boru sistemi yoluyla akıtarak; sorunu çözebiliriz.  Ayrıca deniz kenarı  olan alçak kodlu yerlerde veya varsa önemli su taşıyan akarsu havzalarında; suyu kuyular yoluyla üreterek; şehir şebekesine su veren barajlara aktarabiliriz.